Size daha iyi hizmet verebilmek adına sitemizde çerezler bulundurmaktayız. Gizlilik Politikamızı öğrenmek için tıklayınız. Ayrıca kişisel verilerin koruması kanunu kapsamında TESAD ile iletişime geçen her birey, iletişim verilerinin paylaşılmasını ve ilgili TESAD birimlerince kullanılmasını kabul beyan ve taahhüt eder.
türk

Kurtuluş Savaşı’na Katılmış Yunan Askerlerin Psikolojileri Üzerine Kısa Bir Değerlendirme

Giriş

1919-1922 yılları arasında meydana gelmiş Türk Kurtuluş Savaşı çeşitli cephelerde verilmiş olmakla birlikte askeri mücadele daha çok Yunan Ordusu’na karşı yürütülmüştü. İzmir’e asker çıkarılmasıyla başlayan Yunan işgali kısa süre içinde yayılarak tüm Ege ve Trakya bölgesine sıçramıştı. İlk etapta oluşan iyimser hava Anadolu Harekatı’nın ilerleyen evrelerinde Türk tarafının direnişe geçmesiyle birlikte tersine dönmüştü. Dört yıllık sıcak savaş sırasında ağırlaşan harp koşulları, siyasi iradeden yoksunluk, ordu içindeki isyanlar, bilinmeyen topraklarda yolculuk, susuzluk, olumsuzluk hissi, savaş depresyonu ve anksiyete gibi psiko-siyasal birtakım sorunlar Yunan askerlerin maneviyatını derinden sarsmıştı. Bu durum askerlerin mücadele azimlerini örseleyerek savaşın çıktılarına doğrudan tesir etmiştir.

Çalışma süresince Yunan ordusunun Kurtuluş Savaşı macerasını sürdürdüğü dönemdeki genel kondisyonu üzerinden gidilerek, değişen koşullara bağlı olarak askerlerin psikolojilerine dair bilgiler sunulacaktır.

 

Türk tarafının direnişe geçmesiyle birlikte tersine dönmüştü. Dört yıllık sıcak savaş sırasında ağırlaşan harp koşulları, siyasi iradeden yoksunluk, ordu içindeki isyanlar, bilinmeyen topraklarda yolculuk, susuzluk, olumsuzluk hissi, savaş depresyonu ve anksiyete gibi psiko-siyasal birtakım sorunlar Yunan askerlerin maneviyatını derinden sarsmıştı. Bu durum askerlerin mücadele azimlerini örseleyerek savaşın çıktılarına doğrudan tesir etmiştir.

 1.İşgalin İlk Döneminde Küçük Asya Seferi Kuvvetleri (Yunan Ordusu)

1.1 Yunan Ordusunun Genel Karakteristiği

Kurtuluş Savaşı ve İstiklal Harbi olarak adlandırılan Türk bağımsızlık mücadelesi Yunan tarihçilik geleneğinde kendisine; “Anadolu Harekatı” veya “Küçük Asya Harekatı” şeklindeki isimlerle yer bulmuştur. [1] Bu çerçevede savaşa katılmış orduya “Küçük Asya Seferi Kuvvetleri” adı verilmektedir. Dönem, alınan mağlubiyete atfen Yunan tarihçiler arasında “Küçük Asya Felaketi” [Mikra Asiatiki Katastrofi] ismiyle de bilinegelmektedir.

İzmir’i işgal etmek suretiyle ilk kez Küçük Asya’ya adım atan Yunan askerleri Türk boyunduruğu altında asırlardır tutsak olan Anadolu Rumlarını kurtaracakları fikriyle motive edilmekteydiler. Askerlerin yerel halk tarafından coşkuyla karşılanmaları bu intibayı kuvvetlendirecekti. Ancak Anadolu topraklarının iç kesimlerine girdikçe yalnızca Türk nüfusla karşılaşan askerlerin yabancı topraklara geldiklerini anlamaları uzun sürmedi.[2] Coğrafyası bilinmeyen, halkı harp yılgını, her şeyden önemlisi fakir bir memleket ne kadar elde tutulabilirdi? Birkaç yüz bin askerle her karışın postallanması gerekecekti. Ayrıca Anadolu havzası enine geniş, boyuna uzundu. Türk yurdunun içlerine girdikçe ikmal hatları uzayacak, Yunan askerinin takviye edilmesi güçleşecekti. Oysa Türkler kendi memleketlerinde kısa sürede seferberlik ilan edip; toplu bir istiklal mücadelesi verecek düzeye erişebilirlerdi.

Esasında Yunan kurmay kademesi arasında Büyük Savaş ve hemen sonrasında Ukrayna Harekatı’na [3] katılmış bazı deneyimli subaylar vardı. Örneğin Manisa Evzonlarına [4] komuta eden Alay komutanı Plastiras daha önceden bu harekata iştirak etmişti. [5] Ancak bazı büyük birlikleri komuta eden kumandanların en deneyimlileri bile 1912-1913 Balkan Savaşları’ndan bu yana sıcak savaş deneyimi kazanmamışlardı.[6] Diğer yandan, Yunan erlerinin bir kısmı (300 bin) I. Dünya Savaşı sıralarında yalnızca Makedonya cephesinde görev almış gazilerden oluşuyordu. Askerler içerisinde gönüllü olarak orduya katılmış milisler olduğu kadar, Başkomutanın orduya katılınması yönündeki emrine icap etmediği takdirde isyankar olarak yaftalanmaktan korkan ve bu nedenle de asker üniforması giymiş olan askerler de ordu saflarında yerlerini almıştı. [7]

1.2  Yunan Ordusu ve Yerel Halk

Yunan birliklerinin Anadolu’daki macerasını başlatan İzmir’in işgalinin ilk günüyle birlikte tedbirsizlikler baş göstermişti. İzmir toprağını öptükten sonra gövde gösterisi yapan öncü birlik Evzon Alayına Türk Direnişçiler tarafından kurşun sıkılmıştı. Bu beklenmeyen hareket sonrasında tüfekleri boş olan alaydan ölen askerler oldu. Benzer şekilde 15 Mayıs günü yaşanan arbedede denize düşerek boğulanlar görüldü.[8] Oysaki, Yunan adalarından Küçük Asya’ya yapılacak olan yolculuk öncesinde askerlere Türklerin tamamen silahsızlandırıldığı söylenmişti.

Takip eden aylarda Milli Kuvvetlerin mukavemeti nedeniyle ilerleyişi sekteye uğrayan Yunan Ordusu, bir işgal gücü olarak girdiği kentlerdeki resmi binalara yerleşerek günlük yaşamı kontrol eder hale geldi. İşgalin bu ilk kısmında, yerel halk ile Yunan askerlerin münasebeti soğuk ve mesafeliydi. Bununla beraber, yabancı olarak görülen Türklere yönelik olarak keyfi uygulamalar da söz konusu olmaktaydı. Hapis cezaları verilmesi, ihbarlar üzerine işbirlikçilerin yargılanmasının yanı sıra; Yunan askerleri, Türkleri kızdırmak için sık sık köpek ve horoz dövüşleri düzenlemekteydiler. Türk gençlerine istihkam çukuru kazdırılması da bu konudaki örneklerden bir diğeridir.

Diğer yandan, kocalarıyla birlikte Anadolu’ya gelmiş Yunan subay eşleri de işgal gücü olmanın nimetlerinden faydalanmaktaydı. Türk hamamlarında eğlenceler düzenlenmesi bu noktada belirtilebilecek bir etkinliktir. Rum kadınları bu dönemde köpeklerine özellikle “Kemal” ismini veriyorlardı.[9] Yaramazlık yapan köpeklere “Hoşt Kemal” şeklinde seslenilmesi alışılageldik bir nidaydı. [10]

Yunan Ordusunun Anadolu’daki pozisyonu vahimleştikçe, yöre halkına karşı olan tavrı da verilen örneklerde görülebileceği üzere hırçınlaşmaktaydı. Bu noktada işbirlikçi olarak nitelendirilen Türkleri falakaya yatırmak sık rastlanır bir rutin halini almıştı. [11] Yokluk çeken orduya mensup bazı Yunan askerleri meskun mahallere girip çıkarak, Türk hanelerinden çaldıkları malzemeleri çarşıya getirip, burada yine Türk köylülere satıyordu. “İki Yumurta Bir Tavuk Hadi Çabuk Çabuk” tekerlemesi dönemin en çok kullanılan söz öbeklerinden birisidir.

Bu konuya ilişkin Uşak ilinde yaşanmış bir hikaye, devrin tanıklarının anlatımıyla şöyledir;

              “…Ben 17 yaşında bir delikanlıydım. Evimizin bahçesindeki asmadan üzüm koparıp askerlerimize vermeye gitmiştim. Bir ara sesler kesildi, herkes çarşıya açılan dar bir sokağa bakmaya başladı. Ben de baktım. Ne göreyim? İki Türk askeri, bir Yunan askerini kollarından tutmuş, karakola getiriyorlardı. Yunan askerinin boynunda diri bir tavuk asılıydı. Sağ elinde de bir şarap şişesi vardı. Yunan askerini karakolun içine götürdüler. Askerin nasıl yakalandığı az sonra anlaşıldı. Kaçıştan haberi olmayan asker, sokak aralarına gitmiş, şarap içmiş, bir evden de bir tavuk almış, öylece dolaşıyormuş. Yunan askerine ne yapılacağını öğrenmek için merakla bekledik. Derken ne yapılacağını öğrendik. Karakol bahçesine bir darağacı kuruldu. Yunanlı askeri darağacına astılar. Tavuk da boynunda duruyordu. Yunanın cesedi ibret için üç gün üç gece orada kaldı. Sonra indirilip gömüldü…” [12]

 

Ağırlaşan asker psikolojisinin eseri olarak Yunan askerlerin yaptığı kıyımlar arasında, 1909 doğum tarihli, 12 yaşında küçük bir çocuk da vardı.[13] Yunan askerleri Türk süngüsüyle baş edemeyince yenilginin hıncını işgal ettikleri yöre halkından, hatta hayvanlardan alıyorlardı. Bu uygulamalar arasında bıçak kullanmadan hayvan kesmek de vardı. Çoğu zaman hayvanlar can damarlarına sert bir cisimle vurulmak suretiyle öldürülüyordu. [14]

 

      Türk tarafının direnişe geçmesiyle birlikte tersine dönmüştü. Dört yıllık sıcak savaş sırasında ağırlaşan harp koşulları, siyasi iradeden yoksunluk, ordu içindeki isyanlar, bilinmeyen topraklarda yolculuk, susuzluk, olumsuzluk hissi, savaş depresyonu ve anksiyete gibi psiko-siyasal birtakım sorunlar Yunan askerlerin maneviyatını derinden sarsmıştı. Bu durum askerlerin mücadele azimlerini örseleyerek savaşın çıktılarına doğrudan tesir etmiştir.

2 .Savaş Döneminde Asker Psikolojisi

Yunan askerler İzmir’e çıktıklarında kentte umulmadık bir sevinçle karşılaşmışlar, rahipler tarafından kutsandıkları gibi, İzmirli Rum kadınlarca da üzerlerine çiçekler atılmıştı. Ancak ordunun karşılaştığı Rum nüfus İzmir ve Aydın illerinde yoğunlukta olmakla birlikte, Anadolu’nun diğer bölgelerinde çoğunluğu teşkil etmiyordu. Askerler, harekat boyu uzadıkça yabancı topraklarda olmanın etkisini hissetmeye başlayacaklardı.
Bu dönemde Yunan Ordusu kurmay kadrosu içerisinde Türkiye’yi yakından tanıyan Steryakis ve daha sonra geri çekilmeyi organize etmesi için görevlendirilmiş Trikupis gibi isimler yer alıyordu. Ancak sık sık yaşanan siyasi kavgalar ordunun ana omurgasının bir türlü oturtulamamasına neden olmuştu. Kralcılar göreve geldiklerinde Venizelosçu subayları, Venizelistler görevi devraldıklarında Kral Konstantin yanlısı askerleri açığa alıyorlardı.

Bu panorama altındaki Yunan Ordusu, işgali genişleterek Ankara hükümetine bağlı birliklerin savunma yaptığı İnönü mevziilerine vardı. Türk düzenli müfrezeleriyle Küçük Asya Seferi Kuvvetleri arasındaki ilk büyük muharebe, 1921 yılının Ocak ayı başlarında bugün Eskişehir ili sınırları içerisinde kalan İnönü’de cereyan etti. Takip hareketiyle birlikte yaklaşık yedi gün süren savaşın ardından Türk Ordusu, Yunanları muharebe öncesi hatlarına itme başarısı göstererek savaşın kazananı oldu.

Türklerin İnönü’de elde ettikleri bu başarı Yunan Ordusu’nun maneviyatını sarsmıştı. Yunan tarih yazımında ilk İnönü Muharebesinin sadece bir keşif harekatı olduğu söylense de, Milli direnişin kalbi Ankara’yı odak noktasına alan bir yarma hareketi olduğu aşikardır. İnönü muharebelerinin ardından Yunanlılar, kendilerine verilen desteğin sarsıldığını, özellikle Fransızlar üzerindeki prestijlerinin zedelendiğini anlayacaklardır. Ayrıca yeni hükümetin (Ankara) Fransız ve Ruslarla bağlantıya geçerek yakınlaşmaya başladığı yönünde haberler de gelmekteydi. [15] İnönü savaşlarının ardından Yunanlar, Kemalist ordunun [16] dağınık milislerden oluşmadığını, dayanma ve müdafaa yeteneği yüksek bir ordu olduğunu kavramışlardı.

Yunan ordusuna tabii askerler, ilk dönemde beslenme yönünden bir eksiklik hissetmemişlerdi. Askerler sıcak savaşın başladığı 1920 yılı başlarında menülerinde karpuz dahi bulabiliyordu. Öğünlerde tahin helvası ve peynir de görülüyordu. Fakat Yunan ordusunun günlük buğday ihtiyacını karşılamak için 80 bin çuval buğday gerekliydi.  Buğday tedarik edilebilse de, çuval bulmak problem oluyordu. Orduya gönderilen çuvallar geri gelmediği için sirkülasyon sağlanamıyordu. Ayrıca Yunan ordusu her ne kadar denetim altında bulundurduğu kentlerin işgal gücü olsa da, sefer hareketliliği sırasında erzak temini yapmak ve eldekileri değerlendirmek mümkün olmuyordu. Sözgelimi buğdayı ekmek haline getirmek güç bir işti. Bu nedenle bir süre sonra Yunan askerlerine erzak niyetine ıslanmış buğday verilmeye başlandı. İstiklal Harbi sonrası Anadolu’da bulunan Yunan asker ölülerinin cebinden buğday taneleri çıkması bu bilgiyi kanıtlar niteliktedir.

Küçük Asya Seferi Kuvvetleri’nin durumu 1921 yılı itibariyle ağırlaşmaya başlamıştı. İkmal yapılamıyordu. İnönü Savaşlarını takiben İtilaf güçleri de tarafsızlık beyannamesi yayınlamışlar, Yunan’a verdiği desteği kesmişlerdi. Artık Yunan ordusu Küçük Asya’da bir başınaydı. Yunanistan’da düzenlenen 1920 seçimlerinde kendisine yakın isimlerin iktidara gelmesiyle birlikte yeniden anayurduna dönen Kral Konstantin, zaferden emin bir şekilde ordusuna moral verebilmek ve savaş mahalini yerinde görebilmek amacıyla 1921 Nisan’ında Anadolu’ya geçmişti. Kralın kurduğu ilk temaslarda askerlerin maneviyatının yüksek olduğu söylenmişse de, durumun böyle olmadığı kısa sürede anlaşılmıştı.

Yunan Ordusunun kraldan isteği terhis olabilmektir. Zira Anadolu’daki Yunan ordusunda, Balkan Savaşları öncesi başlatılan seferberlik sonrası görev yapmaya başlamış askerler vardı ve bunlar evlerine dönmek istiyordu. Ancak terhis uman askerler, bekledikleriyle kalacaklardı. Evlerine dönmeyi bekleyen bu askerler, Anadolu içlerine gömülecek, bilinmeyen bir yolculuğa çıkacaklardı. Ayrıca Yunan askerleri arkalarında güçlü bir siyasi irade olmadığının bilincindeydiler. Ülkelerinde Venizelos yanlıları ile Kral Konstantin taraftarları arasında bir bölünmüşlük söz konusuydu. Özellikle 1920 seçimlerini takiben orduda esaslı temizlik yapılmıştı ve birliklere bağlı askerler silah arkadaşları olan subayları kaybetmişlerdi.

Helen ordusunun Anadolu’daki Taarruz dalgasının ikincisi olan ve adı Yunan kaynaklarında “Ankara Harekatı” olarak geçen 1921 Yunan Genel Taarruzu öncesi, Helenlerin süngü mevcudu 224 bin er ve 8 bin subaya ulaşmıştı. [17] Arada deniz olduğundan bu ölçüde büyük bir seferi ordunun gereksinim duyacağı takviyenin Anadolu derinine sızılarak ulaştırılması problem yaratıyordu. Hinterlandı nedeniyle İzmir limanı ikmal hatlarının başladığı noktaydı. Buraya yanaşan gemiler hem asker hem de lojistik takviyesinde bulunuyordu. Ancak ileri vadede kıyı Ege’den uzaklaştıkça ikmal hatları da aynı oranda uzuyordu, bu nedenle de ordunun vurucu gücünden istifade edilemiyordu. Öte yandan, Türkler çekildikleri bölgedeki demiryolu malzemelerini düşman kullanımına girmemesi için tahrip ediyordu. Ayrıca, Yunan birlikleri topoğrafyayı bilmediklerinden Türklerin planladığı hareketleri önceden kestiremiyorlardı.

İnönü Savaşları öncesinde, Yunanlara çağrıda bulunularak 34 yaşına kadar tüm erkekler orduya davet edilmişti. [18] Yunan askerleri günbegün erdiğinden Yunanistan’dan gelen yedek jandarma kuvvetlerinin de silah altına alınması yönünde bir gereklilik ortaya çıkmıştı. Ayrıca Yunan Genelkurmayı’ndaki hakim görüşe bakılırsa gelen yeni nesil takviyeler ordunun savaşma kabiliyetini düşürüyordu. Yine süreç boyunca yaralıların taşınma işlemleri mobilizasyonu kısıtlıyordu buna bağlı olarak da ikmal yavaş işliyordu.

Türk tarafının direnişe geçmesiyle birlikte tersine dönmüştü. Dört yıllık sıcak savaş sırasında ağırlaşan harp koşulları, siyasi iradeden yoksunluk, ordu içindeki isyanlar, bilinmeyen topraklarda yolculuk, susuzluk, olumsuzluk hissi, savaş depresyonu ve anksiyete gibi psiko-siyasal birtakım sorunlar Yunan askerlerin maneviyatını derinden sarsmıştı. Bu durum askerlerin mücadele azimlerini örseleyerek savaşın çıktılarına doğrudan tesir etmiştir.

 2.1. Mental Çöküş

Yaklaşmakta olan Sakarya Savaşı’na Yunan birlikleri bu problemlerle girecekti. Türk tarafı genel anlamda Yunanlara görece eksiklikler barındırsa da, savaşma azmi ve hedefe dair odaklılık açısından daha iyi konumdaydı. Helen askerlerin Sakarya Nehri’ne yönelik başlattıkları ilerleyiş, asker psikolojisinde ciddi bir kırılma noktası teşkil edecekti. Öyle ki, bu sürecin ardından savaşan ve savunan taraflar rol değişimine gidecekti.

Eskişehir-Kütahya Muharebelerinde Türkleri mağlup ederek geniş bir arazi üzerine nüfus etmeye başlayan Yunan Ordusu, hükümetle bağlantı kurarak, ilerleyişin sürdürülüp sürdürülmeyeceği yönünde bilgi almak istedi. Bunun sonucunda, Eskişehir’de toplanan savaş meclisinden, geri çekilerek Sakarya Irmağı doğusunda yığılma yapan Türkleri sıkıştırarak imha edilmesi yönünde karar çıktı. Yunan Ordusu Sakarya’ya kadar ilerleyecekti. Fakat Güney Marmara’dan Sakarya’ya kadar olan rota uzundu. Askerlerin savaşma motivasyonları bu uzun yolculuk esnasında tükenecekti.

Savaşın tanıklarından birisi olan Yunan General Hacıantoniyu, Helen ordusunun Sakarya Nehrini atlayarak bozkıra çıkmasının 3 ila 6 gün arasında gerçekleştiğini ifade etmişti. Nehre kadar alınan mesafe az değildi, ancak bozkırda geçirilecek süre daha da uzun olacaktı. Hacıantoniyu, Ankara Harekatı esnasında suyun azlığından dolayı terli vücutlara bulaşan tozun verdiği rahatsızlık hissinden yakınarak, susuz ve ağaçsız Sakarya bozkırları için “Tam Bir Ölüm” tabirini kullanmıştır. [19]

Yunan ordusu Sakarya muharebelerinin hemen öncesinde 120 bin muharip ve 38 bin dolayında hayvana sahipti. Askerlerin beslenebilmesi amacıyla günlük 150 ton yiyeceğe ve yanı sıra, bir de lojistikte kullanılan hayvanlar için 115 ton ota ihtiyaç vardı. Yine de bu çarpışma öncesi Türk tarafı ateş gücü ve süngü adedi bakımından Helenlere kıyasla nakıstı. [20]

Harekata doğrudan iştirak etmiş savaş gazisi askerlerin anıları, Kurtuluş Savaşı’nı Yunanların gözünden değerlendirebilmek adına önemli bir fırsattır. Nilüfer Erdem’in; “Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekatı (1919-1923)” ismindeki çalışması, bu tip hatıratların öğrenilebilmesi açısından dikkate değerdir.

Kitapta bahsi geçen Nikos Vasilikos adlı bir Yunan kurmayın günlüğünden Sakarya yolculuğunun zorluk şiddetini anlamaktayız;

          “10 Temmuz 1921:…Hiçbir yerde su yok, çoğu [asker] güneş çarpmasından hislerini kaybetmiş olarak düşüyorlar.” [21]

Sakarya’nın gündüz sıcak, gece soğuk havası Yunan askerlerini çarpmıştı. Bir diğer dönem tanığı Piliziyotis de günlüğünde susuzluk problemine atıfta bulunuyordu;

         “… Bugünkü susuzluk anlatılır gibi değil. Kar yiyoruz, ancak bu susuzluğu kesecek yerde daha da güçlendiriyor. Ayrıca boğazı ağrıtıyor. Hepsinden mükemmeli de, daha önce bir ölünün bulunduğu yerden kar almak zorunda kalmak.” [22]

Susuzluktan atlar da nasibini alıyor, bir çay bulunduğunda suya koşuşturan atların sırtlarındaki askerler de bu hengamede boğuluyordu.

Yine Piliziyotis’in anılarında, askerlerin kendilerini bu harekata sürükleyenlere karşı duydukları güvensizliği okumak mümkün;

        “… Köyde okul çocuklarını gördüm, okulu tatil etmişler, dediler ki patrik ölmüş. Taarruzu emreden ölseydi daha iyi değil miydi?…” [23]

Aynı yazarın 29 Mart 1921 tarihli günlüğü de benzer bir ölüm temasını paylaşır;

     “…Bütün gün muharebe iyiydi. Epey bir cesedimiz, daha çok da yaralımız vardı. En azından bunlar gidiyor ve çileden kurtuluyorlar…” [24]

Depresyon, sürekli anksiyete hali, düş kırıklıkları, karamsar fikirler Yunan askerlerinin zihnine yuva yapmıştı. Bu konuda, Vlastos Lekos adlı bir askere ait mektup gün geçtikçe kronikleşen asker psikolojisini özetlemede önemli bir göstergedir;

             “Yeni bir harekat için yarın ateş hattına gitmemiz söz konusu. Şanslıysam bu defa kurtulurum. Anadolu’nun bir çukurunu dolduracak olursam daha iyi. Her şeyi kadere bıraktım… Bir ay belki daha fazla süre yürüyeceğimiz söyleniyor. Zavallı postum ne günahlar ödüyorsun…[25]

Yaşadığı sürekli bunalım halinden kurtulmak için ölümü tek kurtuluş yolu görenlerin yanı sıra, başka yöntemlere başvuran askerler de vardı. Hasar almadıkları halde kendilerini yaralı gibi göstererek hastaneye gidebilmek için sedyedeki yaralılara karışan askerler bu konuda örnektir. Bu tip bir vakaya karışan bir asker; “Kazanmamız söz konusu olmadığına göre neden ölelim?” yanıtını vererek davranışının arkasında durmuştu. [26] Ancak unutulan şuydu ki, yeterli medikal ekipman olmadığından ağır yaralılar  ölüme terk ediliyordu.

Askerin savaş azmini düşüren bir başka sebep de, özellikle harp sahasında alınan mağlubiyetlerle birlikte artışa geçen, Yunan komünistlerinin yaptığı savaş karşıtı propagandaydı. Atina merkezli yayınlarla, Yunan komünistlerinin başından itibaren mesafeli olduğu bu harekata karşı bir algı gelişmişti. Yunanistan’da ekonomik darboğazın sürmesi ve Yunan parası Drahmi’nin önlenemez değer kaybı nedeniyle fabrikalar ve işçiler greve gidiyorlardı. Gunaris hükümeti, mağlubiyetleri Yunan kamuoyundan gizlemekle kalmayarak, başlayan grev ve isyanlara katılan insanları da Anadolu’ya bir nevi sürgüne yollama kararı almıştı. Ancak bu kişiler ordu bünyesinde de propagandalarına devam edince, askerler arasında savaş karşıtlığı artmaya başlamıştı. Bu gelişmelerin neticesinde Küçük Asya ordusundaki firari askerlerin yekunu 60 bin sınırına dayandı. Ancak firarilerin komünist propagandadan çok, savaş koşullarının doğurduğu manevi tahribattan etkilenerek askerden kaçtıklarını düşünmek daha doğru olacaktır.

2.2 Sona Doğru: Büyük Taarruzu Takiben Yunan Ordusunun Durumu

Sakarya Muharebesi’nin ardından, Yunan ordusu elinde bulundurduğu alanları korumak gayesine düşmüştü. Daha önceleri padişahın başkentini mi (İstanbul) yoksa Kemal’in başkentini mi (Ankara) alsak şeklindeki sözlerle hesaplar yapan Kurmaylar, artık bir an artık önce Anadolu’yu terk etmenin yollarını arar hale gelmişlerdi.

Büyük Taarruzla birlikte başsız sürü Yunan Ordusunun trajik sonu başlayacaktı. Levazım ve erzak hizmetleri büsbütün aksıyordu. Öyle ki, karargah ve seferi ordu arasındaki iletişim kopukluğu nedeniyle, Büyük Taarruz esnasında Yunan Ordusunda yaşanan başkomutan değişikliğinden, yeni göreve getirilen Trikupis’in bile haberi olmamıştı. Lojistik böylesine kötüydü. Örtüsü ve battaniyesi olmayan askerler yaktıkları ilk ateş başında birbirlerine yaslanarak sabah ediyorlardı.

Savaşma takati kalmamış bazı askerler ise hem bağırıyor, hem de havaya silah sıkarak subaylarına onları Trakya’ya göndermeleri için gözdağı veriyorlardı. [27] Yine geri çekilen askerler çoraplarla yürüyor, bu esnada kumandanlarını yuhalıyorlardı. [28] Askerler harp meydanından kaçmak için semersiz eşeklere binmeye bile razıydılar. Ancak kuryeler de ellerinin altındaki hayvanları kullanarak alandan kaçıyorlardı. Açlıktan bayılmak üzere olan askerler nizamı bozarak etrafta buldukları otların peşine düşüyor, hasbelkader bulabildikleri sebzelerle karın doyuruyorlardı. Askerler bu sorunları yaşarken, diğer yandan da silah arkadaşlarının tuttuğu mevzilerin bir bir Türklere terk olunduğu haberleriyle demoralize oluyorlardı.

Büyük zaferin hemen öncesinde ve sıralarında Yunan askerlerindeki en yaygın duygu durumu, halüsinasyon ve rüya görmekti. Bu konuya ilişkin çarpıcı anlatılara, Trikupis’in anılarında rastlamaktayız. Ali Viran (17 Ağustos Savaşı) çarpışmaları sırasında, Trikupis’e yarenlik eden Yunan generallerinden birisi, yaşadığı savaş şokunun etkisiyle kendisinin güzel bir villada yaşadığına inanmaya başlamıştı ve her gittiği yerde bu villayı arıyordu. General yine hayali villasını aradığı bir gün, villa kapısını açtığını sanarak uçuruma yuvarlanmıştı. Yunan eratları arasında da benzeri travma emareleri görülüyordu. Gizlendikleri ağaç dallarını kışlık parka sanarak sarılan iki asker, bu konuda verilebilecek manidar örneklerdendir. [29]

Anlatılanlardan anlaşılan şudur ki, Yunan Ordusu savaşacak maneviyatını kaybetmenin ötesinde, gerçeklik algısını da tümden yitirmişti. Askerler tıbbi terminolojide Shell Shock olarak bilinen savaş depresyonunu yaşamaktaydılar. [30] Bu durum, savaşla ilişkilendirilen top seslerine, siper ve askeri ekipmanlara karşı duyarsızlık; donuk bakma, histeri, tik geliştirme, gerçekliğe dair imgelerde kopuş gibi bazı semptomlar gösteren, ilk kez I. Dünya Savaşı döneminde farkına varılmış çok yönlü bir bunalım haliydi. Rahatsızlığın tedavisi, uzun süreli bir rehabilitasyon süreci gerektiriyordu.

Bunun yanı sıra, Yunan erlerinde (Subay kademesi de, bürokrat ve memurlarla birlikte Anadolu’yu ilk terk eden gruplar arasındaydı.) belli belirsiz bir linç endişesi olduğu düşünebilir. Kaçan gemilere yetişemediğinden Anadolu köylerinde kalan askerler dört yıldır boyunduruk altında tuttukları yerel halkın gazabından çekiniyordu. Harekatın son döneminde Ege’nin köylerinde münferit linç edilme vakıaları yaşanacaktır. Bu süreçte öldürülenlerden biri de İzmir Metropoliti Hırisostomos’tur. Metropolit, İzmir’in kurtuluşunu takiben İzmirliler tarafından jandarma mahiyetinden alınarak önce “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” [31] sloganı atmaya zorlanmış, daha sonra da öldürülmüştür.

30 Ağustos 1922 tarihinde gerçekleşen Meydan Muharebesi sonrasında Dumlupınar’da büyük ölçüde imha olan ordu, İzmir’e doğru geri çekilmeye başladı. Bu esnada Yunanistan’dan kalkan gemiler, limana vardıktan sonra askerleri bekleyecekti. Ancak bozgun ordusunun geri çekilme süreci  çok sancılı olacaktı. Helenler, aldıkları emri yerine getirmek için, kendilerine yar olmayan Anadolu köy ve kasabalarını ateşe veriyorlardı. Yunan askerlerin savaşma azmi kısıtlı olduğundan, süvariler tarafından yürütülen en küçük bir yarma hareketinde çok çabuk panik yapıyorlardı. Rical, çoğu zaman sağlıklı bir şekilde neticelendirilemediğinden, başı bozuk sürüler halinde kaybolan askerlerin yeniden toparlanması lazım geliyordu. Kılıç artığı birlikler günler süren uzun bir yolculuğun ardından Çeşme Yarımadasına vardıklarında yürüyerek alınan kilometrelerce yoldan sebep yorgun bir şekilde yere düşerek bayılıyorlardı. Yattığı yerden kalkmak istemeyen askerleri kumandanları; “Kalkmazsanız Türkler Sizi Öldürecek” diyerek ikna etmeye çalışıyordu. Burada bir araya gelen birlikler limana yanaşan Yunan muhriplerine alınarak Anadolu’yu terk edeceklerdi.

Sonuç

Anadolu Harekatı, ekonomik, siyasi ve askeri açıdan, Yunan tarihinin en büyük felaketlerinden birisidir. Yunanlar, büyük ümitler bağladıkları dört yıl süren savaştan çökmüş bir ekonomi, yitirilmiş binlerce genç, psikolojik açıdan tükenmiş binlerce gazi ile çıkmışlardı ve bu uzun vadeli savaşın hiçbir pratik payda üretmediği de açıktı.

Savaşan askerlerin yerine getirmesi gereken sorumluluklar, sefer süresi uzadıkça da artmıştı ve bu da doğal olarak fiziksel yorgunluğa ek olarak, mental yorgunluğun da etki düzeyini perçinlemişti. Türk tarafı, kendi topraklarından takviye alırken, arada deniz olması nedeniyle Yunanistan’dan gelen destekler kısıtlı kalıyordu.

Savaş tüm şiddetiyle askerlerin üzerine adeta çökmüştü. Askeri hareketlerde muvaffakiyet elde edemeyen Yunan askerlerin kazanma hissi gündengüne düşerek yok olmuştu. Amaçsızca, ata toprağından uzakta, herhangi bir açıdan dahil olmadıkları denklemin içerisine sokulmuşlar ve nihayetinde bunun bedelini ödemişlerdi.

 


DİPNOTLAR

[1] Küçük Asya ismi Yunanlı asker ve tarihçiler tarafından “Anadolu” topraklarını tanımlamak için kullanılmaktadır. Bu sözcük, bazen “Ön Asya” olarak da karşımıza çıkar.

[2]  Foti Benlisoy, “Yunan Ordusuna En Ağır Darbeyi Asker Grevi Vurdu”, Radikal Gazetesi, 14 Aralık 2014 http://www.radikal.com.tr/kultur/anadoluda-yunan-ordusuna-en-agir-darbeyi-asker-grevi-vurdu-1250497/

[3]  Ukrayna Harekatı: I. Dünya Savaşı’nın bitişiyle birlikte, Ekim Devrimi’ni yaşamış Sovyet Rusya’da, Bolşevik Kızıl Ordu ile Muhalif Beyaz Ordu arasında süren iç savaşa İtilaf Güçleri de dahil olmuş ve Komünistlerin muhaliflerine askeri destek vermişlerdi. Yunanistan, bu süreçte hem Anadolu Harekatı öncesi İtilaf Devletlerinden aradığı desteği bulabilmek hem de İzmir’in İşgali’nin provasını yapabilmek maksadıyla 1919’daki bu harekata birlik göndermiştir.

[4]  Evzonlar, Yunan Ordusuna bağlı olarak kendisine has kıyafetleriyle daha çok tören ve anmalarda görev alan askeri birliklerdir.

[5]  Nilüfer Erdem, Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekatı (1919-1922), Derlem Yayınları, 2017, s. 194

[6]  Erdem, a.g.e.,  s. 311

[7]  Taner Bilgin, Savaş Yıllarında Anadolu Rumlarının Yaşadığı İkilem (1919–1922), VAKANÜVİS Uluslar arası Tarih Araştırmaları Dergisi, Yıl:1, No:1, 2016, s. 47

[8]  Erdem, a.g.e., s. 174

[9]  Kemal sözcüğüyle vurgulanmak istenen Milli Kuvvetler’in önderi Mustafa Kemal Paşa’dır.

[10] Mehmet Ersin, Kurtuluş Savaşı’nda Uşak Anıları, Örentepe Yokuşunda Yunan Kurşunları adlı çalışmadan atıfla, Meta Basım, İzmir, 2013, s.90

[11] Ersin, a.g.e., s. 117

[12] Ersin, a.g.e., s. 137-138

[13] Ersin, a.g.e., s.  329

[14] Ersin, a.g.e., s. 328

[15]  Murat Köylü, İnönü Muharebeleri’nden Sonra Anadolu’daki Yunan Harekatı ve İoannis Metaksas’ın Öngörüleri, Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt: 10, Sayı: Sayı:2, Yıl:2015 s. 167

[16] Bugünkü İdeolojik kullanımından farklı olarak Kemalist sözcüğü Milli Mücadele devrinde Kurtuluş fikrinin banisi Mustafa Kemal Paşa’nın isminden hareketle, bu gayenin etrafında toplanmış, mücadeleyi sürdüren kişiler için kullanılan bir sözcüktü.

[17]  Erdem, a.g.e., s. 381

[18]  Bilgin,  a.g.e.,  s. 50

[19]  Erdem, a.g.e., s. 419

[20]  Muzaffer Erendil, Sakarya Meydan Muharebesi, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Cilt: 106, Sayı: 311, 1987, s. 59-71

[21] Erdem, a.g.e.,  395

[22] Erdem a.g.e., s. 359 Piliziyotis’in günlüğünden naklen

[23] Erdem, a.g.e., s. 358

[24] Erdem, a.g.e., s. 358

[25]  Erdem, a.g.e., s. 361. Mektubun yazarı Lekos, Yunanistan’da bir futbol takımı olan Olimpiyakos’un kurulmasına katkıda bulunmuş futbolculardan birisidir.

[26]  Erdem, a.g.e., s. 360

[27] Erdem, a.g.e., s. 481

[28] Erdem, a.g.e., s. 357 Vasilikos’un anılarından naklen

[29]  General Nikolas Trikupis, General Trikupis’in Hatıraları, Çev:Ahmet Angın, Kitapçılık Yayınları, 1967, İstanbul, s. 99

[30]Birinci Dünya Savaşı’nda Savaş Travması”, Çev:Eray Konya, https://www.tesadernegi.org/birinci-dunya-savasi-sirasinda-savas-travmasi.html Orijinal Metin: Shell Shock During The World War One, BBC, 3-10-2011

[31] “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” Sloganı Milli Mücadele Ege’sinde sıklıkla kullanılmıştır. Slogan, İşgal gücü Yunanların yerli Türkleri söylemeye zorladığı; “Zito Venizelos” (Yaşa Venizelos) tamlamasının karşılığıdır.

KAYNAKÇA

Benlisoy, Foti: “Yunan Ordusuna En Ağır Darbeyi Asker Grevi Vurdu”, Radikal Gazetesi, 14 Aralık 2014 http://www.radikal.com.tr/kultur/anadoluda-yunan-ordusuna-en-agir-darbeyi-asker-grevi-vurdu-1250497/

Bilgin, Taner, Savaş Yıllarında Anadolu Rumlarının Yaşadığı İkilem (1919–1922), VAKANÜVİS Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi, Yıl:1, No:1, 2016, s. 47

Erdem, Nilüfer: Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekatı (1919-1922), Derlem Yayınları, 2017, İstanbul.

Erendil, Muzaffer:  Sakarya Meydan Muharebesi, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Cilt: 106, Sayı: 311, 1987,  s. 59-71

Trikupis, General Nikolas: General Trikupis’in Hatıraları, Çev:Ahmet Angın, Kitapçılık Yayınları, 1967, İstanbul

Konya, Eray:  “Birinci Dünya Savaşı’nda Savaş Travması”,  https://www.tesadernegi.org/birinci-dunya-savasi-sirasinda-savas-travmasi.html

Orijinal Metin: Shell Shock During The World War One, BBC, 3-10-2011  http://www.bbc.co.uk/history/worldwars/wwone/shellshock_01.shtml

Köylü, Murat: İnönü Muharebeleri’nden Sonra Anadolu’daki Yunan Harekatı ve İoannis Metaksas’ın Öngörüleri, Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt: 10, Sayı: Sayı:2, Yıl:2015 p.p. 165-189

 

Yazar Hakkında

Eray KONYA / TESAD Tarih Masası Direktörü / Çevirmeni

İstanbul Üniversitesi

İnkılap Tarihi Enstitüsü / Yüksek Lisans