Size daha iyi hizmet verebilmek adına sitemizde çerezler bulundurmaktayız. Gizlilik Politikamızı öğrenmek için tıklayınız. Ayrıca kişisel verilerin koruması kanunu kapsamında TESAD ile iletişime geçen her birey, iletişim verilerinin paylaşılmasını ve ilgili TESAD birimlerince kullanılmasını kabul beyan ve taahhüt eder.
şiddet
Boyalı kırmızı ayakkabılar, Ocak 2020'de Meksika'nın Zocalo Meydanı'ndaki kadın cinayetine karşı bir gösteride protesto sembolü olmuştur. theconversation.com'dan alınmıştır.

‘Kocanı terk edemezdin. Bu, olmazdı.’ – İlk Ev İçi Şiddet Sığınma Evlerinin Arkasındaki Kadınların Hikâyesi

1970’lerde Birleşik Krallık’ta kadınlar için ilk sığınma evlerinin kurulmasında rol oynayan kadınlar dünyayı değiştirdiler. Onlar birçok kadının hayatını kurtardılar. Bu kadınların başlattıkları politik eylemler ve projeler, dünya çapında ev içi şiddetten hayatta kalan herkesi destekleyen ve adalet talebini yansıtan uluslararası bir hareketin gelişmesinin önünü açmıştır. Bu cesur kadınlar dünyayı değiştirdiklerinin farkında değillerdi ancak feministler olarak, ev içi şiddet ile mücadele etmek ve istismar deneyimi olan kadınlara yönelik son derece güçlü bir destek ağı kurmak istediklerini biliyorlardı. Çünkü yardıma ve desteğe şiddetle ihtiyaç duyulmaktaydı.

Birkaç kez çocuklarla birlikte ayrıldım. Hepimizi dışarı çıkardım. Ancak bu hiç onaylanmadı … Kocanı terk edemezdin. Bu, olmazdı. Herhangi biri bu durumu öğrenirse son derece utanç duyardım. Ve eğer terk edersem, çocuklarımı nasıl desteklerdim? Ve gidecek hiçbir yer yoktu … Kiralık bir daire için param yoktu – kendime ait hiç param yoktu … Sadece kendisinin haberi olmadan, bana sağladığı ev temizliğinden aşırdıklarım vardı. Ne yapabilirdim? Birkaç saat sonra – ya da bir kereliğine ucuz bir otelde geceyi geçirdikten sonra – hep geri döndük.

Bunlar, 1950’lerde ve 1960’larda uzun süreli ve yoğun ev içi şiddete maruz bırakıldığı için evini terk etmeye çalıştığını büyük bir üzüntüyle bana 1994 yılında anlatan Edna’nın sözleridir. Bu röportaj Edna’nın yaşamının son günlerine yakın bir dönemde, Edna neredeyse 80 yaşındayken gerçekleştirilmiştir. Kısa bir süre sonra Edna hayatını kaybetmiştir.

Edna için, konuşmaya karar vermesi yıkıcı bir şekilde zordu. Bu konu hakkında daha evvel hiç konuşmamıştı. Ancak benzer bir istismara maruz bırakılan daha genç kadınlara yardımcı olabileceği umuduyla bu konu hakkında konuşmuştur. Edna bana şunu söylemişti:

Şiddetin meydana geliş şekli hayatımı mahvetmesine neden oldu. Şiddet benim kişiliğime zarar verdi. Hayatım gittiği ve mahvolduğu için üzgünüm, onu kaybettim. Şimdi artık bitti. O artık harap vaziyette. Sahip olduğum tek hayatı kaybettim. Şu an yaşlıyım ve derinlemesine müteessirim.

Günümüzde ev içi şiddetten hayatta kalan birçok kimse, şiddetten kaçmak için evlerini terk etmenin ne kadar zor olduğuna benzer şekilde değinmektedir. Ancak o zamanki durumla karşılaştırıldığında şu an yaşananlar şimdi tanınmaz durumda. 1950’lerin ve 19690’ların İngiltere’sinde evlerinde istismara maruz bırakılan kadınlar kapana kısılmaktaydılar. Ev içi şiddete dair neredeyse hiç servis, özgül yasa ve danışmanlık hattı bulunmamaktaydı. Sadece birkaç barınma imkânı yer almaktaydı. Hiç sığınma evi yoktu. Ve insanlar, Edna gibi, ev içi şiddet hakkında açık bir şekilde konuşmamaktaydılar.

Yani gerçekte, şiddete maruz bırakılan kadınlara yardım edecek hiçbir şey yoktu. Bu konu hakkında çok sınırlı sayıda toplumsal tanınırlık mevcuttu. Bunun yanı sıra neredeyse polisten hiçbir destek hizmeti alınmamaktaydı zira polisler ev içi şiddete dair bir vaka bildiriminden

dolayı arandıkları zaman bile adeta kendi kalelerini koruyan insanlar gibi davranarak erkeğin evini korumaktaydılar.

Bunun ardından kadınların şiddete karşı hareketi 1960’ların sonlarına ve 1970’lerin başlarına doğru bir anda belirivermiştir. Nihayetinde bir şeyler değişmeye başlamıştır.

Şuna değinmek gerekiyor ki, gerçekten bu çalışma benim tarafımdan ve diğer çalışmacılar tarafından sağlanan birçok güncel hizmet çok çeşitli arka planlara sahip kadınlara odaklanmaktadır. Bunun yanı sıra ev içi şiddet; gey ve trans erkekler dahil olmak üzere erkekler ve non-binary bireyler tarafından da deneyimlenmektedir.

Ev içi şiddetin hayatta kalanı olan herkes destek ve yardımı hak etmektedir. Ancak, erkekler faillerin büyük bir kısmını oluşturmaktadırlar. Ve resmi veriler göstermektedir ki lezbiyen ve trans kadınları da içerecek şekilde kadınlar istismara maruz bırakılan insanların büyük bir oranını oluşturmaktadırlar.

Koronavirüs nedeniyle gerçekleşen eve kapanma dönemlerine bağlı olarak ev içi şiddet oranlarında kayda değer sıçramaların görüldüğü bir dönemde bu hareketin tarihini anlamak, farkındalık oluşturmak ve ev içi şiddet ile mücadele etmek konusunda her zaman olduğundan daha fazla önem arz etmektedir.

Başlangıcından bu yana bu hareket içinde 50 yıla yakın bir süre yer aldım. Ve yaşamımın büyük bir kısmını bir aktivist ve bu dönemi inceleyen bir akademisyen olarak geçirdim. Yeni kitabım bu çok önemli dönemi incelemekte ve dünya çapında ev içi şiddetten hayatta kalan herkese ve tüm aktivistlere adanmıştır. Kitabım, korkunç bir şekilde öldürülmesi 2020 yılında Mexico City’de yapılan büyük “Zapatos rojos” (kırmızı ayakkabılar) eylemine neden olan Ingrid Escamilla Vargas’ın hatırasına ithafen yazılmıştır.

Benim amacım bu mücadelenin dinamik tarihini kayda almaktı ve kitabın kolektif bir hafızanın başlangıcı hâline gelmesinde çok önemli katkıları bulunan ve anahtar roller oynayan birçok aktivist ile konuşmak büyük şanstı. Kitap, ne yazık ki gözden kaybolmaya başlayan büyük bir coşku ve yenilik dönemine değinmektedir.

Erken hareket

Başlangıca dönülecek olunursa, 1970’lerin erken dönemlerinde kati surette sadece Batılı ülkelerdeki ve Birleşik Krallık’ta ki ev içi şiddet hareketi aktivistleri tamamen gayrete ve hırsa dayalı bir kadınlar hareketi inşa etmişlerdir. (Muhtemelen dünyadaki) İlk sığınma evi 1971 yılında Londra Chiswick’te Erin Pizzey tarafından kurulmuştur. Akabinde çok sayıda başka sığınma evleri de bir bir açılmaya başlanmıştır. Bu sığınma evleri neredeyse hiç parası olmayan ve yetersiz destek görerek çalışan kendini adamış kadın grupları tarafından kurulmuştur.

Bu yeni gruplar hızlı bir şekilde çoğalmaya başlamıştır. İskoçya oldukça hızlı bir şekilde bu gruplardan yedi tanesine ev sahipliği yapmaktaydı. Bunların ilkinin 1973’te Edinburgh’ta kurulmasını takiben 1974’te Glasgow’da bir tane daha kurulmuştur. Sadece 1974’te Birleşik Krallık çapında 40’tan fazla sığınma evi kurulmuş ve sürekli olarak yeni bir sığınma evi açılmıştır. Evdeki şiddet döngüsünden kaçıp kurtulmak isteyen kadınlara ve çocuklara güvenli ve korunaklı bir konaklama hizmeti sunmanın yanı sıra bu gruplar ilk kez ev içi şiddet hakkında kampanyalar yürüterek konuyu kamusal hâle getirmişlerdir. Ve her ne zaman bir sığınma evi kurulmaya ve işletilmeye başlandıysa, kadınlar ve çocuklar kapısında belirmekteydi.

Bu gelişmeler dünyanın diğer bölgelerinde de kültürel olarak özgül biçimlerde meydana gelmeye başlamıştır. Birleşik Krallık’taki ve uluslararası ölçekteki yeni kadın hareketlerinin, erkek hakları ve erkeklerin aile içindeki gücüyle somut ve inkâr edilemez şekillerde karşı karşıya geldiği iddia edilebilir. Söz konusu bu zamanda, erkek tarafından yönetilen çekirdek ailenin toplum içindeki kişisel, ailevi ve cinsel ilişkilerin nasıl organize edildiğinin kalbinde yer aldığını ve temel taşı olduğunu gözler önüne sermiştir. Ve akabinde birdenbire kadınların, bir zamanlar “itaat” etmek için söz verdikleri eşlerini terk etmek için harekete geçmeye başladıkları görüldü. Kadınlar kendilerini şiddet içeren evliliklerden ve birlikteliklerden sıklıkla uyarı işareti vermeden kurtarmaya çalışıyorlardı.

Zamanına göre bu karşı koyma bile tek başına muazzam bir şeyi ifade etmekteydi. Ancak bu kadınlar daha da ileri gittiler. Yine kadınlar tarafından yönetilen gizli yerlerdeki güvenli evlerde gruplar hâlinde yaşamaya başladılar. Bu oldukça ve geniş çerçevede beklenmedik ve kendi çapında çarpıcı bir gelişmeydi. Evlilik içinde kadınlar ve erkekler arasındaki kişisel ve cinsel ilişkilerin inşa ediliş biçimiyle birdenbire mücadele edilmeye başlandı.

 

Radikal topluluklar

Yeni ev içi şiddet projeleri yenilikçi olmalarının yanı sıra yeni çalışma biçimlerine bağlı olarak test edilmekteydiler. Bu projeler arasında hiyerarşik olmayan, herkesin eşitlikçi bir şekilde birlikte karar alma mekanizmalarına dahil olarak çalışabildiği topluluklar şeklinde organize olmak da yer almaktaydı. Ev içi şiddet kadar stres verici bir şey ile tek başına mücadele edilmesi durumu göz önünde bulundurulunca, bir patron olmaksızın topluca herhangi bir projeyi yürütmenin hem zor hem de oldukça cesurca bir girişim olduğu göze çarpmaktadır.

Bununla birlikte 1970’lerin ortalarında kurulan yeni sığınma evleri ile kadınların oluşturdukları kampanyaların hepsi topluluklar şeklinde ortaya çıkmıştır. Kadınlar uzlaşmaya dayalı kararlar verilmesine ve topluca çalışmaya ilişkin yenilikçi yollar bularak çalışmışlardır. Bu durum, herkesin aynı işleri yaptığı anlamına gelmekten ziyade bireylerin uzmanlık işlerini yürütebilecekleri anlamına gelmekteydi. Örneğin; servisten yararlanan kadınlarla çalışılması, özgül olarak çocuklarla çalışılması veya belki de finansal bir çalışma yürütülmesi bu kapsamda değerlendirilebilir. Esas nokta gerçekleştirilen her işin eşit değere sahip olduğu ve eşit bir şekilde maddi karşılığının ödenmesiydi. Topluluk olarak çalışma 2000’lerin erken dönemlerine dek geniş ölçüde gerçekleştirilmiştir.

Topluluk olarak çalışmanın bu dönemde yüreklendirilmesinin altında yatan sebeplerin başında, hizmet sağlayıcı konumda bulunan kadınlar ile bu hizmetten faydalananlar arasındaki güç farklılıklarını ortadan kaldırmak gelmekteydi. Örneğin, sığınma evlerinde barınan kadınlar sıklıkla topluluğun bir parçası olarak görülmekteydi. 1974’te birçok yeni sığınma evinin koordinasyonunun sağlanması adına National Women’s Aid Federation kurulmuştur. Takip eden süreçte bu Federasyon, Birleşik Krallık’taki her bir ülkeyi temsil etmek adına hızlı bir şekilde dört ayrı kadınlara yardım federasyonuna bölünmüştür.

Bu federasyonlar arasında karar alma süreci topluca gerçekleştirilmekteydi ve sığınma evlerinde yaşamış veya yaşamakta olan kadınlar istedikleri takdirde hem yerel hem de ulusal düzeyde karar alma mekanizmalarına dahil olma fırsatına sahiplerdi. Bu uygulamalar yatay hiyerarşilerin ve gücün dağılımı ilkesinin öncü ve cesur hareketlenmeleri olarak belirmekteydi.

Bu bahsi geçen sığınma evlerinde yaşamış olan ve kendileriyle görüştüğüm kadınlar, bazı şeyleri daha eşit bir hâle getirmeye çalışma biçimlerini fazlasıyla takdir etmişlerdi. Örneğin, Annie 1980’lerde ev içi şiddeti deneyimlemişti. Edna’nın nasıl bir süreç içinden geçtiğini ve tıpkı kendisi gibi Edna’nın da tamamen yardımdan yoksun kaldığını öğrendiği zaman Annie acı çekiyordu ve neredeyse ağlamaklı olmuştu. 30 yıl sonra kişisel deneyimlerinin ne kadar geliştiği Annie’yi derinden etkilemişti.

Annie eğer evi terk ederek bir sığınma evine yerleşmemiş olsaydı durumun nasıl farklılaşacağı hakkında konuşmuştu. Bu durumda ya bir kimsesizler pansiyonunda ya da ucuz ve yabancısı olduğu bir kiralık odada çocuğuyla tek başına kalacaktı.

 

‘Kıymetli bir basamak taşı’

Buna karşın Annie gibi kadınlar ve çocukları Kadınlara Yardım ve diğer ev içi şiddete ilişkin projeler kapsamında destek alabilmiştir. 1980’lerle birlikte çoğu sığınma evi grubu güvencesiz de olsa fonlanmıştır. Güvenli bölgelerde kurulan bu gruplar topluluk olarak çalışmalarını sürdürmeye başlamış ve yürüttükleri işlerinde ev içi şiddetin hayatta kalanlarına her anlamda danışmanlık hizmeti sağlamışlardır. Annie ilkin Welsh Kadınlara Yardım’dan destek alsa da deneyimlemiş olduğu şiddetin doğası gereği daha uzak bir sığınma evine nakledilmiştir.

Annie’ye; kendisi ve kızı için güvenli bir çatı, derin ve süreğen bir duygusal destek, ev içinde karar alma rolünü üstlenebilme fırsatı ve birkaç ay sonra kendisine yeniden konut sağlanması hususunda destek hizmeti sunulmuştur. Annie, özgüvenini zedeleyen izolasyonun ve zorlayıcı şiddetin var olduğu yılların ardından saygı gördüğü ve ücrete tabi çalışan işçilerin yanı sıra projenin bir parçası olabildiği bir duruma gelmenin kendisi açısından ne denli dönüştürücü olduğuna değinmiştir.

 

şiddet
1970’lerde kurulduklarından bu yana kadın sığınma evleri binlerce kadının hayatının bağlı olduğu bir şey hâline gelmiştir. theconversation.com’dan alınmıştır.

 

Annie kendisiyle aynı durumu deneyimlemiş diğer kadınlarla buluşabilme fırsatına da erişmiştir. Annie ile birlikte bu kadınlar, deneyimledikleri şiddet hakkında konuşarak birbirlerine destek sağlamışlardır. Şu an 60’larında olan Annie eğer sığınma evi tarafından sağlanan destek olmasaydı hâlâ bugünkü konumunda olup olamayacağı hakkında şüphe duymakta olduğundan bahsetmiş ve yaptığı derin dostlukları tanımlamıştır. Bu durumu, “Bu, kıymetli bir basamak taşıydı – kıymetli ve paha biçilemez.” şeklinde açıklamıştır. Annie’nin hayatı her anlamda bir değişime uğramıştır.

Bu temeli sağlam ve becerikli destek günümüzde geniş ölçekte kadınlara yardım gruplarında ve diğer feminist bağlantılı ev içi şiddete yönelik destek servislerinde varlığını devam ettirmektedir. Her ne kadar günümüzde topluluk şeklinde faaliyet yürütme gibi erken dönem uygulamalar nadiren gerçekleştiriliyor olsa da eşitlikçi bir sosyal bakım hizmeti açısından “işleri yapmanın korunaklı yoluna” önemli bir katkı olduğu aşikârdır. Söz konusu bu durum, geçmişte olduğu gibi bugün de kadınlara yönelik hizmetlerin nasıl eşit ve güçlendirici bir şekilde sağlanacağını ve ev içi şiddetin hayatta kalanlarının sürece nasıl dahil edileceklerini geniş ölçekte göstermeye devam etmektedir.

Şu an cinsel şiddetin hayatta kalanlarıyla çalıştığı başarılı bir kariyeri olan bir diğer kadın olan Narina’da 30 yıl önce henüz bir çocukken hayatını kurtaran sığınma evi sayesinde yaşamında bir dönüşüm sağlayabilmişti. Narina bana,

Ben ve ailem ilk kez destek aldığımızda bir çocuk olarak, bir araya geldiğimiz kibar hanımefendinin bana güvende olduğum hissini vermesini hissetmiştim. 9 ya da 10 yaşlarındaydım ve bu genç hanımefendi, annemin beni götürdüğü sığınma evindeydi. Kapıdan içeri girdiğimiz anda güvende olduğumuzu hissettiğimi anımsıyorum. Artık temkinli davranmak, bağırmak, çığlık atmak, gürültü yapmak, morarmalar, yalanlar ve sonrasında dilenen özürler ve bu döngünün yeniden başlaması sona ermişti. O sığınma evinin genç benliğim açısından ifade ettiği şey güvende olma ve kaçıştır.

Narina, sığınma evlerinin hayatını nasıl “kurtardığını” ve sığınma evleri sayesinde dünyanın çoğu insan için daha güvenli bir yer hâline geldiğini söyleyerek konuşmaya devam etmiştir. Narina şunları eklemiştir: “Sığınma evlerindeki çalışanlar ben de dahil olmak üzere her yerdeki kadınlara meşaleyi taşımaları için devretmektedirler. Ve onlar bu görevi sürdürmeleri konusunda yeni nesillere ilham kaynağı olmaya devam ediyorlar. O sığınma evi çalışanları sadece kadınlara yönelik şiddete karşı çalışmakla kalmayıp kadınların yanlarında yerlerini alarak onları gerçek anlamda dinlemişler ve sonrasında değişime yol açmışlardır.”

Annie kendisinin ve kızının sığınma evi deneyimlerine dayanarak Narina’nın bahsettiklerine güçlü bir şekilde katılmıştır. Uzun yıllar boyunca tam tersini deneyimledikten sonra ciddiye alınmasının ve başkaları tarafından dinlenmesinin kendisine nasıl inanılmaz geldiğini açıklamıştır. Narina’nın annesi gibi Annie de topluluğun bir üyesi olarak saygı görmüştür. Hem sığınma evindeyken hem de sığınma evinden ayrıldıktan sonra arzu ettikleri takdirde her ikisi de projeye katılabilecekleri bir pozisyonda yer almışlardır.

Gücün paylaşımını baz alan politikalar Annie’nin özgüvenini ve becerilerini inşa etmesini, değerli birisi olduğunu bilmesini ve dostluklar kurabilmesini sağlamıştır. Aradan geçen 30 yıla rağmen söz konusu bu dostluklar hâlâ samimiyetle, anılarla ve ortak bağlılıkla dolu bir şekilde yerli yerinde durmaktadır.

Annie sığınma evindeki diğer kadınların ve çalışanların yardımıyla güçlü bir şekilde büyüdüğünden bahsetmiştir. Deneyimlediği şiddetten bahsettiğinde kendisini anlayan birinin olması Annie’ye özerklik kazandırmıştır. Çalışanlar tarafından eşit muamele görmesi Annie’nin başarılı bir hayat inşa etmesini, saygı görmesini ve saygıdeğer hissetmesini sağlamıştır. Akabinde Annie bazı yıllar boyunca topluluğun ofisinde gönüllü olarak çalışmıştır. Annie’nin çalışmaları arasında, sığınma evininin yeni çalışanları olmak için iş başvurusunda bulunan adaylarla görüşme yapmak da vardı.

 

Irkçılık ve ayrımcılık

Siyahi kadınlar ile etnik azınlık gruplarına mensup kadınlar da bağımsız bir siyahi kadınlar hareketinin parçası olarak, 1970’lerin sonu ile 1980’lerin başlarında özerk feminist gruplar oluşturmaya başlamışlardır. Bu kadınlar bunu çoğunlukla geniş çapta yankı bulan kadın hareketinden hoşnutsuz olmalarının ve kendilerine bu hareket içinde bir yer bulamadıklarını hissetmelerinin bir sonucu olarak yapmışlardır.

bell hooks, Angela Davis ve Patricia Hill Collins gibi sosyal kuramcılar ve aktivistler bu başarısızlıklara yönelik kuramsal ve pratik anlayışlar geliştirmişlerdir. Brixton Siyah Kadınlar Grubu buna yönelik direkt bir mesaj olarak 1973 yılında kurulmuş ve Birleşik Krallık’taki ilk feminist siyahi kadınlar merkezi olma özelliğini kazanmıştır.

Her ne kadar çoğunluğu beyaz olan ve ev içi şiddete yönelik çalışmalarda bulunan bazı gruplar ırkçılık gibi meseleleri ele almaya yönelik ciddi girişimlerde bulunmuş olsalar da diğer gruplar, siyahi kadınların deneyimlediği ırkçı baskıyla doğru düzgün bir şekilde mücadele etmek konusunda görünür şekilde başarısız olmuştur. 1980’lerde ve 1990’larda, siyahi kadınların yüz yüze kaldığı mücadeleler; çeşitliliğe ve farklılığa odaklanan kampanyaların yanı sıra siyahi, etnik azınlık gruplarına mensup ve göçmen kadınlar (BMER) için de ev içi şiddete yönelik özgül projelerin hayata geçirilmesini sağlamıştır.

Bu kadınlara yönelik şiddetle mücadele etmek adına kurulan bazı anahtar kuruluşlar arasında 1979’da kurulan Southall Black Sisters’ın yanı sıra Birleşik Krallık çapında Güney Asyalı kadınlar için kurulan sığınma evleri arasındaki bağlantı konumunda bulunan ve Londra Brent’te kurulan Asian Women’s Resource Centre da yer almaktadır. Bununla birlikte İskoçya ile Galler Ülkesinde kurulan, Edinburgh’daki Shakti Women’s Aid ve Cardiff’teki Bawso da sayılı önemli kuruluşlar arasındadır.

Şiddete maruz bırakılan lezbiyen ve engelli kadınlara yönelik destek sağlayan grupların yanı sıra Latin Amerikalı, Yahudi, Çinli, Afrikalı ve Orta Doğulu kadınlara yönelik projeler birbirini izlemiştir. Tüm bunlar genel projelerin yanında sürdürülmüş ve seslerini, dünya çapında kadınların maruz bırakıldıkları şiddetin protesto edilmesine ve buna dair hareketlere yönlendirmişlerdir. Bu hareketlere örnek olarak ise, daha evvel bahsi geçen Ingrid Escamilla Vargas’ın öldürülmesini takiben Meksika’da gerçekleştirilen büyük çağlı protesto gösterileri verilebilir.

 

 

şiddet
2020’de Meksika’da Ingrid Escamilla’nın öldürülmesini takiben binlerce kadın toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı protesto gösterisi gerçekleştirmek için bir araya gelmiştir. theconversation.com’dan alınmıştır.

 

Sonraki gelişmeler

Zaman ilerledikçe şu an kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet olarak nitelendirilen her şeylere yönelik daha geniş bir bakış açısı sunulması ve buna ilişkin sektörsel yapılanma kuruluşlar arası projelerin, kriminal adalet girişimlerinin, eğitimlerin, farkındalık arttırma ve strateji geliştirme çalışmalarının hayata geçirilmesiyle geniş bir alana yayılmıştır. Tüm bu çalışmalar Women’s Aid’in yanı sıra Birleşik Krallık’ta tek bir organizasyon içinde en çok sığınma evi hizmeti sunan Ava, Standing Together, SafeLives, Solace Women’s Aid ve Refuge aracılığıyla da yönlendirilmiştir.

Şimdiden 50 yılını doldurmuş olan bu organizasyonlar Women’s Aid’in yanında faaliyet göstermekte ve hâlâ daha, hayatta kalan forumları ve hayatta kalanların yönlendirdiği konsültasyonlar aracılığıyla oluşturulan ev içi şiddetin hayatta kalanlarının görüşlerinden ve bilgilerinden kaynağını alan feminist ilkeler tarafından kendilerine rehberlik edilmektedir. Bunların arasında, dört kuruluş yüzlerce ev içi şiddete yönelik servisi denetlemektedir.

Çalışma alanı sözde “onura” dayalı şiddet, zorla ve erken yaşta evlilik, kadın ticareti ve kadın sünneti gibi son derece zarar verici uygulamaların üzerinde durulmasını da kapsayacak şekilde genişlemiştir. Hemen her durumda bu meselelere yönelik dikkat konusunda adanmış siyahi, etnik azınlık ve sığınma evi projeleri önayak olmuştur.

Bir bütün olarak bu sektörün destek ağını genişletmeye dönük olarak gösterdiği gelişme muazzam derecede cesaret verici olmaktadır. Ancak sadece iyi haberlerden bahsedilememektedir. Güncel gelişmelerden bazıları, Birleşik Krallık’taki yerel konseylerin finansal kaynaklara erişim sağlayan son derece zorlu olan hizmet alma çerçevelerini içermektedir. Bu, ev içi şiddete dair hizmet sunan organizasyonların fon elde edebilmek adına birbirleriyle acımasızca yarışmak zorunda kalacakları ve daha küçük taban örgütü projelerinin dezavantajlı bir hâle gelmeye daha yatkın olacağı anlamına gelmektedir.

Buna bir örnek, sahip olduğu fonu 2019’da daha büyük bir organizasyona kaptıran London Black Women’s Project’tir. Söz konusu bu organizasyon Doğu Londra’da Newham’da 32 yıl boyunca adanmış bir hizmet anlayışı sunmasını takiben kapanma ihtimaliyle karşı karşıya kalmıştır. Güçlü ve ilham verici bir kampanyanın akabinde söz konusu projeye rahat verilmiştir.

15 yıldan daha fazla süredir devam eden fonlama için hizmet alma uygulamaları kadınlara yönelik ev içi şiddete dair hizmet sunan organizasyonları sıklıkla, dönemsel başarıların aksine, belli bir dereceye kadar; bu çerçevelerle diğer fon sağlayıcıların ve düzenleyici kurumların yönetim koşullarıyla sonraki kesintilere karşı mücadele etmek için, zaman alıcı kısıtlamaları karşılamakla ve eskilerin tutkulu kampanya coşkusundan bir dereceye kadar uzaklaşmaya zorlanmasıyla karşı karşıya kalmıştır.

2010’lardan bu yana sürdürülen kemer sıkma politikaları, ev içi şiddete dair birçok projenin sonlanması ve projelerde kesintilerin olmasıyla sonuçlanmıştır. Women’s Aid fonlamanın zayıf bir hâl aldığını ve BMER topluluklarından kadınlarla çocuklara yönelik projelerin kesintilerden orantısız bir şekilde etkilendiğine değinmektedir.

Buna karşın daha önce meydana gelenlerle karşılaştırıldığında sektörün azımsanmayacak derecede önemini korumaya devam ettiğini söylemek mümkündür. Gerçekten de çoğu insanın düşünebileceğinden daha da ileri bir noktaya varmış bulunuyoruz.

Eski günlerin bağlılığı ve coşkusu çoğu insan için hâlâ devam etmektedir. Muhtemelen hareket bütüncül ve organik bazı yaklaşımlarını yitirmiştir. Ancak İngiltere’de Women’s Aid’den bir üst düzey yöneticinin belirttiği gibi, Women’s Aid ve diğerleri hâlâ feminizmin ve dünyadaki kadın hareketlerinin değerleriyle ve hayatta kalanların bakış açılarıyla yönlendirilmeye devam etmektedir. Sıcak bir gülümsemeyle söylediği şekilde: “Bazen sihirli anlar hâlâ orada yer almaktadır.”

 

şiddet
Gill Hague tarafından yazılan ve birlikte sığınak işlettikten 30 yıl sonra tekrar bir araya gelen Women’s Aid üyelerinin yeniden bir araya gelmesiyle ilgili şiirden bir alıntı. theconversation.com’dan alınmıştır.

 

Geriye dönüp bakıldığında tüm bunların radikal zamanlar olduğu açıktı. Bir şeyleri daha farklı kılmak adına ev içi şiddete karşı erken hareketlerin yaptıkları girişimler ilham verici ve öncü olmuştur. Ancak bu hareketler şu an unutulma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Eski sorunlarla mücadelede yeni yöntemler şeklinde düşündüğümüz şekliyle bu toplulukların etrafındaki fikirlere dönmek ve hizmet alanlarını güçlendirmek muhtemelen atmaya değer bir adım olacaktır.

Bu makaleyi biterken Annie ile bir kere daha görüştüm. Annie sığınma evinden yine “yardımcı olan ve iyileştiren” sığınak, güvenli alan ve kaosun ortasında yenilenme imkânı sunan bir yer olarak bahsetmiştir.

Bu, özgürlük için ve kendimi korkudan, şiddetten ve kontrolden kurtardığım bir hayata başlayabilmek için bir adımdı. Bu herkes için başarılı bir şey olmamıştı ancak çoğumuz için öyleydi. Ve bu bağlantı, kesintilerin olmasına rağmen hâlâ daha güçlü bir şekilde ilerlemeye devam etmektedir.

Konuştuğumuzda her ikimiz de 1980’lerin son zamanlarında herkesle birlikte sığınma evinin mutfağında oturan Paula isimli bir kadını anımsadık. Paula yavaşça sığınma evinin pis durumuna bakarak, “Altın kalpli bir bok evi” diye eklemeden önce biraz ironik bir şekilde şöyle demişti: “Eh, burası boktan bir yer değil mi?”.

 

*Bu makaledeki tüm isimler, bahsi geçen kişilerin anonim kalmalarını sağlamak adına değiştirilmiştir.

 

Yazar: Gill Margaret Hague

Kaynak: The Conversation