Size daha iyi hizmet verebilmek adına sitemizde çerezler bulundurmaktayız. Gizlilik Politikamızı öğrenmek için tıklayınız. Ayrıca kişisel verilerin koruması kanunu kapsamında TESAD ile iletişime geçen her birey, iletişim verilerinin paylaşılmasını ve ilgili TESAD birimlerince kullanılmasını kabul beyan ve taahhüt eder.
kadın
kadinisci.org'dan alınmıştır.

Kadın İş Gücü

ÖZET

Kadınlar, varoluştan itibaren hayatın her alanında mücadele etmek zorunda kalmıştır. Kadınların emek piyasasına katılımı, toplumların düzeyinin geliştirilmesinde ve yoksulluğun azaltılmasında rol oynayan en önemli etkenlerdendir. Gelişmiş ve gelişmekte olan tüm toplumlarda kadınların bu mücadelesinde önemli ölçüde gelişmeler yaşanmış olmasına rağmen günümüzde kadınlar hala gereken konumlarda bulunamamaktadır. Bu durum ülkemiz kadınlarında açık olarak izlenebilir. Ekonomik zorluklar nedeniyle iş hayatına atılan kadınlar, evdeki sorumlulukları, olumsuz iş koşulları, toplumsal baskılar altında kalma gibi sorunlarla mücadele etmektedir. Kadınların ekonomideki rolünü zayıflatan nedenler ise toplumdaki cinsiyet temelli bakış açısı, cam tavan sendromu, kraliçe arı sendromu, mobbing, ücretsiz aile işçiliği, cinsiyete dayalı ücret eşitsizliği olarak ele alınmaktadır. Bu olumsuz şartlara karşı bazı politikalar oluşturulmuştur. Bu politikaların etkisi ise zamanla iş gücüne olumlu yansımıştır. Yapılan kaynak araştırmaları sonucunda elde edilen veriler doğrultusunda, kadın iş gücüne giriş yapılacak, ilk bölümde kadının tarih boyunca ekonomideki yeri incelenecek, ardından kadının iş gücüne katılımını etkileyen faktörler ve olumsuz etkenler, iktisat kuramlarının kadına yoksulluğuna bakışı ve politikalar anlatılacaktır.

 

Anahtar Kelimeler: kadın, iş gücü, ekonomi, eşitsizlik, çalışma, birey

 

GİRİŞ

Ekonomik kalkınmada üretim faktörlerinin etkin kullanımı yer alsa da bu faktörlerin en başında gelen “emek” faktörünün dağılımı, cinsiyet eşitsizliği sorunu ile karşı karşıyadır. Geçmişten günümüze incelemeler yapıldığında kadınların emek piyasasına katılımı, özellikle ekonomik kriz yaşanan dönemlerde giderek artmıştır. Bu artış toplumların gelenek görenekleri, dini inançları, refah seviyeleri gibi faktörlere bağlı olarak ülkeden ülkeye bazen de aynı ülke sınırlarındaki bölgelerde farklılık gösterebilmektedir.

İstatistiki datalar incelendiğinde gelişmiş ülkelerde kadınların iş gücüne katılımının %70 seviyelerine yükseldiği görülmektedir. Türkiye’de iş gücüne katılma oranı cinsiyet ve yaş grubuna göre incelendiğinde, erkeklerin iş gücüne katılımı, kadınlara göre daha yüksektir. 2014 yılında kadınların iş gücüne katılım oranı 15 yaş ve üstü için %30,3 tür. Bu veriler Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye veya aday ülkeler arasında kadın iş gücüne katılım oranının en düşük ülke olduğunun kanıtı niteliğindedir. Kadın iş gücüne katılım oranının şehirleşmenin etkisiyle azalma eğiliminde olduğu gözlemlenmektedir. Kırsal alanda kadın iş gücünün üretime katkısı erkeklere oranla fazla olmasına rağmen, kadınlar göç ile birlikte kentlerde iş gücü piyasasına katılım konusunda daha düşük bir eğilim göstermektedirler. Kırsal alanlarda katılım oranlarının düşmesindeki diğer etkenler ise eğitim düzeyi yüksek insanların kentsel alana göçleri ve tarımsal fiyatların düşmesine bağlı tarımsal ücretlerin azalmasıdır. Kentsel alanlarda katılım oranı erkeklerin lehine ve çok daha yüksektir. Ayrıca 2000 yılı öncesi ücretlere dair verilere ulaşılamamasına karşın, bu yıl göz önüne alınarak vasıflı kadınların ücretlerinde belli bir dönem iyileştirilmeye gidilmemesi, bu kesime ait yüksek hane halkı gelirleri sebebiyle referans ücretlerindeki artış iş gücü katılım oranını negatif yönde etkilemektedir.

Kadınların iş gücüne katılımı, ülkelerin gelişmişlik seviyesinin önemli göstergelerinden biridir. Dünyada birçok ülkede kadınların çalışma yaşamında yaşadığı sorunlar benzerlik göstermektedir. Kadınlar, temel olarak eğitimde ve mesleki eğitimde, işe almada ve ücretlendirmede, kariyerlerinde yükselmelerinde, sosyal haklardan yararlanmada eşitsizlik ve çeşitli engellerle karşılaşmaktadırlar. Ülkelerin ekonomik ve toplumsal yapısına ve gelişmişlik düzeyine göre bu engellerin düzeyleri değişebilmektedir. Kadınların çalışma yaşamında karşılaştığı sorunlarla ilgili çeşitli uluslararası ve ulusal politikalar geliştirilmiştir. Politikaların seyrini incelendiğinde, kadınların iş gücüne katılımının geçmiş yıllara göre arttığı gözlemlenmiştir. Günümüzün nitelik ve sorumluluk gerektiren mesleklerinde, kadınların görev aldıklarını ve bu meslek gruplarında başarıyla ilerlediklerini görülmektedir. Kadınların iş gücü piyasalarında giderek artan oranlarda yer almasında; yapılan politikalar, çalışma koşullarının elverişliliği ve her alanda olmasa bile cinsiyet eşitsizliğinin azalması, kadınların çalışma hayatında koruyucu hukuki düzenlemeler bu etkenlerdendir. Kadının emek piyasasına katılımı ile ekonomik özgürlüğünü elde eden, kendine güvenen ve toplumsal saygı kazanan kadınların toplum adına sosyal kazanımlarının da artacağı söylenebilir.

 

1. Geçmişten Günümüze Kadın İş Gücü

Kadınlar ilk çağlardan günümüze kadar her alanda var olma savaşı vermiştir. Dünya var olduğu ilk günden bu yana gelişmişlik düzeyi düşük olan ekonomilerde kadınların geleneksel rollerinin dışına çıkmayı başaramadıkları görülmektedir. Bu kısır döngünün nedenini sadece ekonomik olarak irdelemeye çalışmak toplumu bir bütün olmaktan çıkarmaya çalışmaktan ileriye gitmeyeceğinden olayın sosyo-kültürel nedenleri de incelenmelidir. 

Sosyo-ekonomik açıdan bakıldığında kadınların temel problemlerinden birisi de toplumsal ikincilleştirme sürecinde ataerkinin ayrıştırılmış konumunda yattığı söylenebilir. Bu durum ele alındığında kadınların tarihsel sömürüsü ekonomik ve kültürel değişimlerin etkisiyle derinleşerek modern süreci de kapsayacak biçimde aşamalara sebep olmuştur. Burada göze çarpan konumu ile bakıldığında ataerkinin gelişmesinde her zaman ‘endüstrileşme’ süreçlerinin de geliştiğini görmekteyiz. 

Ekonominin temel bir değişimi olarak görülen modern kapitalist sürecin tarihsel gelişim aşamaları incelendiğinde, endüstriyel gelişimin paralelinde iş gücü yaratımını da barındırmıştır. İş gücü zaman içinde değişmiş olsa bile kadınların bu değişim dönemlerinde bir şekilde geride bırakıldığı görülmektedir. Bu değişim artan yaşamsal çeşitlilik ve farklılıklar kadınları çalışma yaşamına sürüklemiş ve bu durum doğrudan ikincil piyasaların oluşma sebepleri arasına girmiştir. Endüstriyel ekonomi kadınların zamanla hizmet sektöründe çalışmasını sağlamış ve bu durum, onların daha az gelirle geçinmesine sebep olarak erkek egemenliğin pekişmesine neden olmuştur. Erkekler getirisi yoğun işlerde etkinliklerini arttırarak kamusal alanda daha etkin rol almasıyla kadınların hizmet sektöründe çalışmasını ve getirisi düşük işlerde rol alması sağlanmıştır.

Bu temel toplumsal hiyerarşinin 1980 sonrası dönemde biraz daha azaldığına tanık olunsa da burada da kadınların kariyer sahibi olma ile annelik rolü arasında meydana gelen çatışmanın arttığı gözlemlenmektedir. Bu ise sektörel bir cinsiyet ayrımına sebep olmaktaydı. Günümüzde ise kadının ekonomide yer alamama nedenleri incelendiğinde pek çok engel karşımıza çıkmakta buna ek olarak eğitim düzeyi ve düşük ücret politikası en önemli iki unsur olarak görülmektedir. Kadının ekonomide ikinci planda olduğunun araştırılması ile kadının kendi değerine sahip çıkmasının da kapısını aralanmıştır.

 

1.1. Sanayi Öncesi Dönemde Kadın ve Ekonomi

İlkel toplum düzenindeki göçebe yaşam tarzında, erkekler genellikle avcılıkla, kadınlar ise çocuk bakımı ve beslenmesi, yırtıcı hayvanlardan korunması ve bitki toplama sorumluluklarını üstlenmişlerdir. Bu toplum düzeninde, kadınlar statü ve saygınlık açısından üstünlüğe sahip ve aile yapısı anaerkil bir aile yapısı idi. Kadın ile erkek arasındaki iş bölümü cinsiyete dayalı farklılıklar temel alınarak belirlenmekte ve bu da kadın ile erkek tarafından üstlenilen toplumsal ve ailesel rollerin daha bu dönemlerde şekillenmekte olduğunu bizlere göstermektedir. Göçebe yaşamdan yerleşik yaşam düzenine geçilmesiyle birlikte, tarım, balıkçılık, madencilik gibi yeni uğraşlar ortaya çıkmıştır. Kadınların toplumdaki rolü daha ikincil bir duruma düşmüş, yerleşik düzene geçişin en önemli sonuçlarından biri, ataerkil bir düzenin ortaya çıkması ve cinsiyete dayalı yeni iş bölümünün ortaya çıkması olmuştur.

Kölelik düzeni, ücretin olmadığı ve iş gücünün köleler veya aile bireyleri tarafından karşılandığı düzendir. Yerleşik düzene geçiş sonrasında X. yüzyıla kadar 5 olan dönemdir. Kadın ve erkek köleler üretime eşit katkılarda bulunmaları nedeniyle aralarında ayrım yapılmıyordu ancak kölelerin birçoğu kadınlardan oluşuyordu. Tarih boyunca toplumda kadınların çalışma yaşamında eşit olduğu tek dönem kölelik dönemidir. Bu eşitliği sağlayan; kölelere ücret ödenmemesi ve köle sahiplerinin kölelere aynı kötü davranışlarda bulunmasıdır.

Feodal toplum düzeni, X. ile XV. yüzyıllar arasında geçen dönemdir. Bu dönemde feodal beyler, derebeyleri veya senyörler topluma hâkimdiler. Kadınlar feodal toplum düzeninde çalışmaya katılmışlar ancak erkeklere göre daha az ücret almaktaydılar. Kadınlar; tarlalar, madenler, atölyeler, balıkhaneler gibi birçok alanda ancak ağır çalışma koşulları altında çalışmaktaydılar. Gün doğumuyla başlayan çalışma saatleri gün batımına kadar sürmekteydi. Bu yoğun çalışmaya katlanmaları ekonomik nedenlere dayanmaktaydı ve bu çalışma karşılığında aldıkları ücretler çok düşüktü. Sadece kadın çalışanların yaptığı iş alanlarının da çıktığı bir dönem olan Feodal dönemde kadınlar terzilik, çamaşırcılık, ayakkabıcılık ve fırıncılık gibi uğraş alanlarına girmişlerdir. İnşaat ve metal işleme işleri de güç gerektirdiğinden erkeklerin iş alanı olmuştu. Kadın çalışanlar erkeklerden daha az ücret almaktaydı.

Avrupa’da feodal toplum düzeninde kadınlar, günün yarısından fazlasını çalışarak geçirmesine rağmen çok düşük ücretler almışlar, iş alanları oldukça kısıtlı kalmıştır. Osmanlı döneminde ise bu durumda değişimler gözlemlenmektedir. Osmanlı toplumuna baktığımızda kadınlar, ekonomik olarak rahat kabul edilmektedir. Bunun nedeni erkeğin kadına kıyasla aile içindeki ekonomik sorumluluğudur. Kadınların ailenin geçim masrafını karşılama zorunluluğu yoksa ekonomik olarak sorumlu tutulmazlardı. Buna ek olarak özellikle bulunduğu sosyal statü yolu ile ekonomik güce sahip kadınlar bulunmaktaydı. Osmanlı toplumunda kadınların eğitimi çok yaygın olmasa da ekonomik durumu iyi olan aileler kız çocuklarını özel hocalar tutarak eğitim almalarını sağlarlardı. Bu eğitim şekline sadece sarayda veya İstanbul’da değil Anadolu’da da rastlanıyordu. Eğitimin amacı, bir meslek edinmekten çok görgülü ve kültürlü olma arzusundan kaynaklanmaktaydı. 

Osmanlı toplumunda belirli ekonomik güce sahip olan kadınlar yapılan incelemelerde, aile bireylerinden bağımsız olarak ev ve diğer mülkleri alıp, satabilmişlerdir. Amaçları sadece ikame etmek için ev sahibi olmak değil, servet edinebilmek amacıyla bağ, bahçe sahibi olmaktı. Bu da tarımla uğraşmayı ve üretime katkıda bulunmayı da beraberinde getirmekteydi. 

Osmanlı devletinde varlıklı kadınlar ekonomiye canlılık katmışlardır. Bu kadınlar, direkt üretime katılmasalar da ellerindeki mal varlıklarını değerlendirerek kendilerine ek gelir sağlamışlardır. Yine 18. yüzyılda İstanbul vakıflarına ait bazı dükkânlar kadınlar tarafından kiralanarak işletilmiştir. Bu yöntem ile Anadolu’da da kadınlar, kasap, bakkal dükkânı ve hamam işletmişlerdi. Kadınların bu dükkânları işletmeleri, köleleri veya mukataada olduğu gibi kethüdaları veya yakın akrabaları aracılığıyla olmuştur. 

Kadın vakıflarının, Anadolu’da finans kaynağı küçük çaplı olmuştur. Kadınların kurduğu vakıfların erkeklerin kurduğu vakıflara göre daha küçük olduğu bilinmektedir. 1789-1923 yılları arasında Kütahya’da bulunan vakıfların %22’si kadınlara aittir. Kadınların kurduğu vakıflardan çoğunlukla kadınlar faydalanmaktaydı. Kimsesiz olan kadınların varlıkları da müsadere yoluyla devlete kalmakta ve hazineye katkı sağlamaktaydı.

14.yüzyılda özellikle İtalya’da gelişen dokuma, kapitalist sistemin yerleşmesine ve bankacılık gibi yeni kurumların bu sistemle birlikte büyümesine neden olmuştur.

Kadınlar açısından ise durum daha da gerilemeye neden olmuştur çünkü kadınlar işlerin sadece hammadde kısmıyla sınırlı işlerde tutulmuştur. 14. Yüzyılda gelişen ticaret ekonomisinin etkisinde 16. Yüzyılla birlikte gelişen bir yoksulluktan bahsedilmektedir. Böyle bir ortamda kadınlar ciddi ekonomik sıkıntıya düşmüşlerdir. Sözü edilen yoksullukta temel neden; kapitalist sistemin artı değer üstündeki olumsuz etkisi olarak gösterilmiştir. Hatta bu yoksulluğu azaltmak amacıyla kırsal alanlara dokuma işleri taşınmıştı. Öncelikle evlilik bir araç olarak kullanılarak kadınlar 16. Yüzyılda erkeğin daha çok egemenliği altına girmiştir. Bu yüzyılda yaşanan statü kaybının bir sebebi “devlet” kavramı ile ilgilidir. Dönemin erkek egemen yapılanması içinde erkeğin evin reisi olarak genel kabul görüşü çağın hâkim ideolojisi olmuştur. 16. Yüzyılla birlikte gelişen manifaktür kadınların evlerinde eşlerine yardımcı olmak adıyla iş olarak üretime geçtikleri bir dönemdir. Ancak şu bir gerçek ki bu dönemde erkekler daha çok kamusal alanda yer alırken kadınlar ev işlerinin dışında bir de eve iş almaya başlamıştır ve bu durum modern çağların toplumsal hiyerarşisinde temel noktası olarak görülebilir. Örneğin tekstil sanayinde hammaddenin işlenmesi kadınların işiydi ve kadınlar bu emekleri karşısında aileye ödenen genel ücrette pay hakkı olurdu. 

Ayrıca 17. ve 18. Yüzyıl ticaretin ve kentsel ekonomilerin genişlediği ekonominin genel anlamıyla büyüdüğü ve perakende iş gücünün arttığı dönemlerdir. Öte yandan döneme ilişkin olarak 16. Yüzyıldan 20. Yüzyıla kadar değişen toprak rejimi ve buna bağlı olarak köylüler üstünde yer alan dolaylı baskı da son derece önemlidir. Toprak rantı olarak bilinen ve çiftçilerin kiralayarak kiralanan toprağında ücret karşılığı köylünün emeklerini satarak gelir elde ettiği bu rejim temelde toprağın özel mülkiyet içerisine dâhil olunmasıyla ortaya çıkmıştır. Böylesi bir değişim içinde endüstriyel gelişmeyle birlikte kentsel gelişme büyümeye doğru ilerlerken kadınlar eve-iş alma olarak da bilinen bir ekonomik sistem içinde kalmaya zorlanmışlardır. İşte bu süreç içinde ortaya çıkan toplumsal cinsiyet ya da kadınların ikincil iş gücü piyasası sanayi devrimiyle birlikte çok daha katı bir hiyerarşiye dönüşmüştür. Buraya kadar gelinen nokta itibariyle kadınların öncelikle kentsel ilerleme arttıkça ikincilleştiği; ikincisi ise kadınların evlilik aracılığında ataerki bir toplumsal cinsiyete mahkûm edildiğini görülmektedir. Birincisinde devlet, ikincisinde ise kilise ya da genel olarak dinsel buyruklar temel çıkış noktaları olmuştur.

 

1.2. Sanayi Dönemi ve Sonrası Dönemlerde Kadın ve Ekonomi

Sanayi toplumu üstüne eğilirken çeşitli ve farklı perspektiflerden yaklaşmak mümkündür. En genel gözlemle bakıldığında bu toplumsal dönüşüm her şeyden önce şu iki temel değişimi içermiştir; tarım toplumlarından ya da toprağa dayalı geniş üretim biçimlerinden makineye dayalı seri üretime geçiş ve geleneksel toplum tiplerinden modern toplumsal biçimlere doğru bir gelişmedir. Bu sürecin elbette toplumsal etkileri ekonomik biçimlerde görülebilir. Söz konusu devrimin İngiltere’de ortaya çıkması bir tesadüf değildir; hatta bu değişim bir ilerleme olarak 16. Yüzyıla geri giden tarihsel kökleri itibariyle düşünüldüğünde toprak rantıyla başlayan ticaret kapitalizmine dayanmaktadır. Sanayi devrimiyle ilişkili bir diğer başlık olarak üretim faktörü vardır ve bu faktör bir şekilde tüketim ile ilgili olduğundan insanların tüketime yönelmesi çeşitli nedenleri içermiştir. Örneğin nüfus artışı güncel yaşam içindeki doğrudan gereksinimler teknik gelişmeye dayalı zanaatın ilerlemesi vb. olgular söz konusu olabilir. 

Sombart bu sürece ilişkin yaptığı inceleme de kapitalist ekonomiyle bağlantılı olarak insanların güncel yaşamlarına dikkat çekmiş ve ticaret ile doğrudan ilişkili olarak sanayideki gelişmeleri gözler önüne sermiştir. Bu temel yaklaşımlarda üretim faktörünün sanayi toplumları üstündeki etkileri çok açıktır ve bunun nesnel boyutlarını kentsel gelişmelerde görmek mümkündür. Doğrusu, tarihsel zaman içinde kentsel değişimler her zaman ilerlemenin mekânsal yerleşkeleri olarak sunulmuş bu sürecin ortaya çıkmasında kır ile kent ayrımları temel bir çıkış olarak gözlemlenmiştir. O halde sanayi kapitalizminin değişim hipotezlerinden birisi olarak kentsel değişimler ya da gelişmeler modern kapitalist ekonominin de bir motoru olarak anlaşılmaktadır. Kentlerin buradaki rolü açısından bakıldığında özellikle 19. Yüzyıl dönemi açısından kırdan kente doğru çok etkin bir göç ile karşılaşmaktayız. Bu sürecin kentler üstündeki etkisi mekânsal dönüşümlerden ulaşım alanında yer edinen bir dizi değişimleri de içermektedir. Yüzyılda vatandaş olma haklarını elde edebilmişlerdir.

19. Yüzyıl sürecinde gelişen bilinçlenme eşliğinde sosyal politikalar gelişmiş ve bu gelişimin belki de bilinen ilk kırılma noktası 1848 ayaklanmaları olmuştur. 1848 ayaklanmalarının tarihsel geçmişi erken dönem kapitalist uyarlanmaya kadar geri götürebilirse de asıl çıkış noktasını Fransız devrimiyle bulur. Ayaklanmalar başarısızlığa ulaşmış olsa da örgütlenme bilincini ortaya çıkarmıştır. 1848 yenilgisi ya da bilinçlenmesi birkaç yıl içinde işçi sınıfı için siyasal bir parti kurulması yönünde ve oy hakkı adına demokrasi çerçevesinde mücadele kararı almalarına neden olmuş bu süreç içinde örgütlenmeye dair tartışmalar başlamıştır. 1862 olarak tarihlenen siyasal örgütlenme işçi hareketlerinin politik arenada yer edinmesini ve bu sayede yani oy hakkının elde edilmesiyle sistem içinde değişimi ve kooperatifler aracılığıyla da bir tür entegrasyonu içermekte idi. Bu tartışmalar Avrupa’da 1870’li yıllara kadar yaygınlık kazanmıştır. Kaldı ki 1870‟li yıllar klasik liberal ekonominin de sorunlu yılları idi ve bu dönemler de devletin ekonomiye müdahalesi tartışıldığı yıllar idi. Kadın hareketlerinin en temel beklentilerinden birisi de oy hakkına sahip olabilmektir. 1832 yılında İngiltere’de yapılan reform sayesinde oy hakkı genişlemiş ve kadınların bu hak talepleri 2 yıl sonra sendikalaşmayla devam etmiştir. Kadınların sosyal ya da siyasal anlamda haklarını kazanma çabaları da tıpkı anne olmak ile çalışan kadın olmayı kazanma hakları gibi iki ayrı emeği içermiştir ki bir yandan yurttaşlık hakları diğer yandan ücret hakları söz konusudur. Burada işsiz kalma sorunu ve sosyal güvenlik haklarını birlikte elde etme çabası olarak gözlemlenebilir. Burada iş olanaklarının çeşitlenmesinin ayrı bir önemi vardır. Ama öte yandan ikinci dünya savaşının kadınlara iş olanağı sağlaması da bir diğer gerçektir ve aslında bu durum kadınların ikincil iş gücü olmalarının da bir tescilidir. Ne zaman ki erkek iş gücünde düşmeler yaşansa -savaş ya da başka sebeplerle- kadınlar iş gücüne daha çok dâhil olmaktadırlar.

1972 yılında ABD de kadın ve erkek istihdamı konusunda erkeklerle eşitlik getiren bir yasa çıkmış ve devamında BM, 1975 ile 1985 arasını ‘Kadın 10 Yılı’ olarak ilan etmiştir. 1979 yılında ise ayrımcılığa karşı bir sözleşme ilan edilmiş ve Türkiye bu sözleşmeyi 1985 yılında onaylamıştır. Ekonomik olarak kadınlara karşı ayrımcılığın kaldırılmasına dair olan düzenlemenin yürürlüğe girişi 3 Eylül 1981 tarihinde olmuştur. Söz edilen sözleşmenin ardında İnsan Hakları Beyannamesi vardır. Endüstriyel toplumda kadın haklarında ilerleme görülmüş ve özellikle hizmet sektörünün bu sürece etkisinin daha fazla olduğu gözlemlenmiştir. 1980 sonrası dünya tüketim dünyası olmuş ve hizmet sektörü bu dönemin en önemli çarklarından biri olmuştur. Son on yılda kadınların iş gücü rakamı 1,1 milyardan 1,2 milyara ulaşmıştır. Örneğin kadınların işsizlik oranı %6,4 iken erkekler, %5,7 oranındadır ve ciddi bir yakınlaşma söz konusu olmuştur. Bunun ana nedeni hizmet sektöründeki artıştır. 2007 yılı verilerine göre dünya genelinde endüstriyel alanda çalışan kadın oranları %17 civarında ve Avrupa’da kadının tarımdaki istihdamı ise %7,5 civarındadır. Hizmet sektöründe kadın istihdamının artması, işe olan eğilimle birlikte ayrıca eğitim seviyesindeki artışla da yakından ilgilidir.

 

2. Kadının İş gücüne Katılımı ve Bunu Etkileyen Faktörler

Kadın konusu, eski Yunan’dan bu yana tartışılıyor olmasına rağmen gelişmiş ve gelişmekte olan tüm toplumlarda önemli ölçüde gelişmeler yaşanmış olmasına karşılık günümüzde kadınlar hala olması gereken konumlarda bulunmamaktadırlar. Ekonomik, politik, dini, sosyal, kültürel, hukuki ve eğitsel koşullar gibi etkenler kadınların konumlarının hak ettikleri düzeyde olmamasının temel etkenleridir. Bu etkenler kadınların, ailede, toplumda, ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeyde eşitsizlik, haksızlık ve sömürü koşullarının oluşmasına neden olmaktadır.

Bu durum ülkemiz kadınlarında açık olarak izlenebilir. Ekonomik zorluklar nedeniyle iş hayatına atılan kadınlarımız, evdeki sorumlulukları, olumsuz iş koşulları, toplumsal baskılar altında kalma gibi pek çok sorunla mücadele etmek zorunda kalmaktadır.

Nitelik ve sorumluluk gerektiren mesleklerde günümüz kadınları görev yapmaktadır. Kadınların iş gücü piyasalarında giderek artan oranlarda yer almasında, çalışma koşullarının elverişliliğinin ve çekiciliğinin artmış olmasıyla birlikte kadınları çalışma hayatında koruyucu hukuki düzenlemelere gidilmiş olması da etkenlerden biridir.

Cumhuriyet döneminde önemli gelişmeler yaşanmış olmasına rağmen kalkınma sürecinde, kadın iş gücünden yeterince yararlanılamamıştır. Ücretli işlerde çalışan kadınların sayısı artmış olmasına karşın ülkemizde kadınların iş gücüne katılımları hala istenilen düzeyde değildir. Türkiye’de kadınların iş gücüne katılımı, ekonomik, kültürel faktörlerin etkisi altında çok boyutlu bir konu olma özelliği taşıdığı söylenebilir. Bazı çalışmalarda ekonomik faktörlerin itici gücü oluşturduğu savunulurken, bazı çalışmalarda da Türkiye’de kadınların iş gücüne katılmamalarının temel belirleyici faktörlerinin çocuk bakımı, ev ve aile işlerinde üstlendikleri sosyal rollerin etkin olduğu görüşü ileri sürülmektedirler. Yetersiz eğitim düzeyi, kadınların meslek ve aile yaşamlarını uyumlu hale getirecek destek programlarının yeterince geliştirilmemiş olması, toplumun kadına yüklediği roller, aile içindeki statüsü ve değer yargıları Türkiye’de kadın istihdamının önündeki engellerdir. Eğitim düzeyi kadın istihdamı etkenlerinin en önemlilerinden biridir. Ailesinin gelir seviyesini yükseltmek için çalışanlarla, belli alanlarda yüksek niteliklere sahip olduğu için çalışanların sayısında son yıllarda artış gözlenmektedir.

İş gücüne dahil olmayan kadın nüfusun %7’si iş aramadığı halde çalışmaya hazır durumdakilerdir. Söz konusu nüfusun içinde %1,3’lük kısmı iş bulma ümidi olmayanlardan ve %57,3’lük kısmı ev işleriyle uğraşmaları nedeniyle iş gücü piyasasına katılmayanlardandır.

TUİK Hane halkı iş gücü araştırmasına göre, 2017 Ekim ayı verileri ile kadınların iş gücüne katılım oranı %34,5, erkeklerde %53,6, işsizlik oranı kadınlarda %14,9, erkeklerde %8,5, istihdam oranı ise kadınlarda %29,4, erkeklerde %66,9 olarak belirlenmiştir. Avrupa Birliği üye ülkelerinin istihdam oranı incelendiğinde 2015 yılında kadın istihdamının en yüksek olduğu ülke %74 ile İsveç, en düşük olduğu ülke %42,5 ile Yunanistan olduğu tespit edilmiştir. Avrupa Birliği üye ülkelerinin ortalama kadın istihdam oranı%60,4 tür.

 

2.1. Sosyal ve Kültürel Faktörler ve Ücretsiz Aile İşçiliği 

Yapılan araştırmalar kadın iş gücünün dağılımında, kentsel ve kırsal faktörlerin etkin olduğunu göstermektedir. Buna göre kentlerde eğitimli kadınların iş gücüne katılım oranı, az eğitimli kadınlara göre çok daha yüksektir. Yine veriler incelendiğinde kırsal alanlarda kadınların iş gücüne katılımı, kentlerde düşük vasıflı kadınlara oranla çok daha yüksektir. Türkiye’de istihdamı sağlanan kadınların büyük bir kısmı ücretsiz aile işçisi konumundadır. Kırsal alanlarında tarım sektörüne bağlı olarak oldukça fazla görülen ücretsiz aile işçiliği, kentsel emek piyasasında daha düşük seviyededir. Toplam istihdam içinde 2014 yılı verilerinden elde edilen bilgiler ışığında, ücretli ve yevmiyeli statüde çalışanların oranı ortalama %66, ücretsiz aile işçilerinin oranı %12,2 ve kendi hesabına çalışan ve işverenlerin oranı %17,3’tur. 

Feminist yazar Nancy Chodorow’a göre kadın ve erkeklere yüklenen rollerin temelinde, ataerkillik, kişilerin kültürel inançları, ebeveyn tutumları yatar. Bebeğe bakmakla yükümlü olan anne, her iki cinsiyet içinde farklı davranış özellikleri gösterir. Bunun sonucunda, erkek çocuklar için bireyselleştirilme gerçekleştirilirken kız çocuklar için daha bastırılmış bir karakter ortaya çıkmaktadır. Bu dolayıdır ki kadınların sosyal rolü, iş gücü piyasasına katılımla ilgili kararlarında olumsuz bir etkide yaratmaktadır.

 

2.2. Eğitim

Kadının iş gücüne katılımı büyümenin yapı taşlarından olan cari acık ve tasarruf yetersizliği sorunun giderilmesinde önemli rol oynamaktadır. Kadın iş gücünün önemi, herkes tarafından kabul edilen eğitimin önemi ile doğru orantılıdır.

TUİK’in kadına yönelik aile içi şiddet istatistiklerinden yararlanılarak yapılan veri analizlerde de eğitim seviyesi arttıkça şiddet oranı %52,2’den %25’e düşerken kadının çalışma durumuna bakıldığında çalışıyor veya çalışmıyor olması şiddete maruz kalması açısından sadece %2 oranında farklılık göstermektedir.

Eğitim, iş gücü ve şiddet arasındaki ilişkiye kısaca değinildikten sonra 15 yaş üstü kadınların eğitim seviyelerine göre iş gücüne katılım yüzdeleri için 2000 ile 2013 yılı arasındaki verilere bakıldığında, 2013 yılında yüksek okul veya fakülte mezunu kadın oranının, iş gücüne katılma oranının 2000 yılına kıyasla %70,1’den 72,2’ye, ilköğretim mezunu olanların oranının %7,9’dan 21,5’e ve ilkokul mezunlarında %7,9’dan %21,5’e hızlı bir yükseliş görülmektedir. Okuma yazma bilmeyen, bir okul bitirmeyen ve meslek okullarında eğitim alan grupta ise 2013’e yaklaşıldıkça iş gücüne katılım oranı azalmıştır. 

Eğitim seviyesindeki artışa ek olarak kadınların iş gücü piyasasındaki varlığında da bir artış görülmektedir. Mesleğe yönelik eğitim verilen liselerden mezun kadın sayısının, iş gücü piyasasındaki yüzdesi azalmış olsa bile, meslek okullarına yönelik olarak planlanan düzenlemeler gelecekte bu okullarda verilen eğitimin kalitesini artırabilecek boyuttadır. 

İş gücü piyasasında kadınların erkeklere göre çok daha düşük ücretlerle çalıştırıldığı hatta bunların büyük bir kısmı asgari ücret seviyesinin olduğu bir gerçektir. 

Shima ve Higuchi, kadın eğitimindeki ve ücretlerindeki iyileşmenin Japonya’daki ücretli kadın istihdamında ciddi bir artışa sebep olduğuna değinmektedir. Vasıflı kadınların, iş gücü piyasasına katılımı 2000 yılların başında durağan bir seyir göstermektedir. Lise düzeyinden düşük eğitime sahip kadınların vasıfsız grubuna dahil edildiği verilerde 2000–2006 yılları arasında bu kadınların iş gücüne katkısı %10,9 ile %11,8 arasında değişmektedir.

Eğitim doğrudan, dolaylı ve psikolojik maliyetleri olan bir yatırım olduğundan, bu maliyetleri karşılamak emek piyasasında çalışmakla mümkün olacaktır. Bu nedenle temel eğitim bir insani hak olarak görülmeli ve kadınların bu eğitime ulaşmalarındaki engeller ortadan kaldırılmalıdır. Özellikle mesleki eğitim yolu ile kişilerin yeteneklerini keşfetmeleri ve geliştirmelerine yardımcı olunarak bir vasıf elde edecek şekilde kadınların beşeri sermayelerini artırmaları sağlanmalıdır.

 

2.3. Kentleşme ve Kayıt Dışı İstihdam 

Kayıt Dışı ekonomi, bütün dünyada ve özellikle kontrol mekanizması yeterli olmayan gelişmekte olan ülkelerde, bütçe üzerinde meydana getirdiği olumsuz etkilerle, 1970’li yıllardan günümüze kadar var olan bir sorundur. 

Sosyal, siyasal, hukuki ve mali gibi birçok nedeni olan, kayıt dışı ekonomi; milli gelir hesaplarına girmeyen, devletin yetkili organlarının bilgisi dahilinde olmayan, vergi ile ilgili yasaların ihmalinden meydana gelir. İstatistiksel verilerde çalışmıyor olarak görünen kesimin bir kısmı, göçün de etkisiyle gündelikçi ve geçici olarak çalışan vasıfsız iş gücüdür. Herhangi bir sosyal güvenceye sahip olmadan, bebek bakımı, örgü, nakış, temizlik gibi iş kollarında ya da kırsal kesimde ücretsiz aile işçiliği yapmakta olan kadınlar, kayıt dışı istihdamın bir parçasını oluşturmaktadır. Kendilerini ev hanımı olarak beyan eden bu kadınlar, resmi istihdam oranı içinde yer alamıyorlar. Kadınların bu tutumu kadın ve erkek iş gücüne katılma oranları arasındaki farkın açılmasına neden olmaktadır. 

İstanbul’u kapsayan bir saha çalışmasında, kadınlarda 20-24 yaş grubundan itibaren kayıt dışı istihdamın artış gösterdiği sonucu elde edilmiştir.

Gelişmekte olan ülkelerde kayıt dışı istihdamın başlıca nedenleri, gelir dağılımındaki adaletsizlik, yoksulluk, göç, işsizlik, hızlı nüfus artışı, etkin denetimlerin gerçekleşmemesi, bürokratik işlemlerin fazlalığı şeklinde sıralanabilir. 

Türkiye’de kayıt dışı istihdam, 2007 yılında 45,44 iken 2011 yılından sonra daha hızlı bir gerileme göstermiş 2014 yılı haziran ayında %36,4’e gerilemiştir. Bu oranların büyük bir kısmını 60 yaş üstü bireyler ve 15- 19 yaşı arası gençler oluşturmaktadır. Türkiye genelinde durum böyle iken tarım sektöründe kayıt dışı istihdam %83,6 tarım dışı sektörlerde de %22,8’dır. Türkiye seçilmiş bazı OECD ülkeleri ile kıyaslandığında en büyük kayıt dışı ekonomiye sahip ülkedir.

 

2.4. Medeni Durum 

Avrupa ülkelerine kıyasla Türkiye’de evlilik genel bir durumdur. Bu durum evli kadınların iş gücüne katılımında da bir etkendir. Yapılan bazı incelemelerde, Türkiye’de kadınlarda evlilik yaşının 20 olduğu görülmüştür. NSA`nın yaptığı incelemelere baktığımızda ise, Türkiye’de 100 kadından 98’inin 40-50 yaşına kadar evlendiğini gözlemleyebilmekteyiz. 

Kırsal bölgelerde evlilik yaşı daha küçük iken, kentsel bölgelerde yaşayan kadınlarla da arasında çok büyük bir uçurum söz konusu değildir. Kırsal kesimde yaşayan hiç evlenmemiş kadınların oranı, kentsel kesimde yaşayan hiç evlenmemiş kadınlara oranla daha azdır. Bu durum kentsel bölgelerde eğitime olan yakınlık ve çalışma imkânlarının daha geniş alanları kapsaması ile açıklanabilir. Ülke genellemesi yapacak olursak, evlilik yaşlarının giderek geciktiği ve en yüksek evlenmemiş kadın yaş grubunun ortalama 20-30 yaşları arasında olduğu verilerce kanıtlanmıştır. 

Türkiye’de geçmişten günümüze kadınların iş gücüne katılımları erkeklere kıyasla daha azdır. Türkiye’de kadının sadece “kadınlık” ve “analık” özellikleriyle bağdaştırılması, kadınların iş gücüne katılımında olumsuz etki yaratan erkek kökenli kültürel bir dayatmadır. Kadının çalışma hayatı; sadece maddi özgürlüğünün olması demek değildir. Aynı zamanda kadının kendine olan özgüveninin, aile bireyleri içerisinde ve sosyal çevresinde saygınlığının aynı oranda artması demektir. Kadının iş gücüne katılımı, başka bir değişle kalkınmaya katılımı önünde bir hukuki engel olmamasına rağmen, yüklenen ailesel sorumluluklar ve beklentiler kendi içlerinde iş gücü piyasasının dışında kalmak için bir sebep teşkil etmektedir. Kadının iş gücüne katılmasının sağlamasında, eşinin ve diğer aile bireylerinin destek ve yardımları olumlu sonuçlar doğururken, kadın da artık potansiyel bir iş gücü niteliği taşıyabilir. Sonuç olarak, iş ararken evli ve bekâr kadınların sahip olduğu öncelikler bir miktar azaltılabilir.

Kadınların iş gücüne katılmalarını sağlayabilmek için çeşitli yöntem ve metotlara başvurulmaktadır. Zorunlu eğitimin yetersiz kaldığı zamanlarda; ekonomide önemli istihdam payına sahip kurum ve kuruluşların, kendi alanlarında, ülkenin birçok alanında; mesleki eğitim okulları, mesleki eğitim kursları açması kadının ekonomideki yeri ve önemi ile ilgili seminerler düzenlemesiyle kadınların iş gücüne katılımı desteklenmektedir. Bu anlamda, kadının evde olduğu pay kadar ekonomide de önemli bir pay sahibi olduğu bilinci yer edindirilmeye çalışılmakta ve kadının kendine olan özgüveninin arttırılması sağlanmaktadır. 

 

2.5. Yaş 

Yaş gruplarına göre, kadın iş gücüne katılım oranı incelendiğinde, birçok ülkede inişli çıkışlı bir izlenim söz konusudur. Bu durum Türkiye’de de benzer bir çizgidedir.

 Yapılan istatiksel araştırmalarda, 20-29 yaş grubunda iş gücüne katılım oranın arttığı söylenilebileceği gibi bu artışın en çok 25-29 yaş grubunu kapsadığı da belirtilmelidir. 25-29 yaş grubunda görülen artış, 30’lu yaşlara gelindiğinde yerini bir düşüş sürecine bırakmaktadır. İş gücüne katılma oranındaki bu azalmanın sebebi, 0-6 yaş grubu, ebeveyn kontrolü gerektiren çocuk sahibi kadınların, iş gücü piyasası dışında kalmayı tercih etmesidir. 40’lı yaşlara gelindiğinde, çocukların eğitim döneminin başlamasıyla, 45 yaş itibariyle ileriki dönemlerinde kapsayan bir azalma söz konusudur. Ancak kırsal kesimde iş gücüne katılımın hemen hemen bütün yaşlarda, genele bakılarak daha fazla olduğu söylenilebilir.

3. Kadının İş gücü Rolünü Etkileyen Olumsuz Etkenler

Kadınların ekonomideki rolünü zayıflatan nedenler toplumda cinsiyet temelli bakış açısı, cam tavan sendromu, kraliçe arı sendromu, mobbing, ücretsiz aile işçiliği, cinsiyete dayalı ücret eşitsizliği olarak ele alınmaktadır. Kadınlar oluşan bu olumsuz etkenlerden dolayı çalışma hayatında zorlanmakta hatta kendilerine yer ayrılmamaktadır. 

 

3.1. Toplumda Cinsiyet Temelli Bakış Açısı 

Kadınlar erkeklerle aynı işi yapmalarına rağmen, düşük ücret almalarına yol açan unsura doğrudan ayrımcılık denilirken; kadınların daha düşük verimlilik ve ücret düzeyi düşük olan iş gücünde yoğunlaşmasını ise dolaylı ayrımcılık denilmektedir. 

Sanayileşme dönemi ile birlikte kadın, iş gücü piyasasına dâhil olmaya başlamıştır. Kadının hem evdeki hem de iş yerindeki görevi ile yükü daha da ağırlaşmıştır. İş gücü piyasasında kadın işi ve erkek işi olarak adlandırılan meslekler toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gözler önüne sermektedir. Kadınlara uygun olarak görülen mesleklerin başında öğretmenlik, hemşirelik ve sekreterlik gelmektedir. Daha çok kadının ev içi görevleri ile eş değer olan ve iş gücü piyasasına dâhil olmakla birlikte, her iki işi de rahatça yürütebileceği iş kolları kadın işi olarak adlandırılmaktadır.

İş gücünde kadınlar, erkeklerden daha az kazanması onların yoksulluğuna ve erkeklere bağımlı bir şekilde hayatlarını devam ettiğinin göstergesidir. İş yaşamında kadınların hamilelik döneminde iş bulamamaları, bazı iş ilanlarında sadece erkeklerin arandığı da iş gücü piyasasında kadınlara yönelik bir ayrımcılığın olduğunun göstergesidir. Kadınların iş gücü piyasasında yer almaları için cinsiyet temelli bu ayrımcılığı ortadan kaldırabilecek kanuni düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Tek başına yeterli olmayan bu kanuni düzenlemelerin yanında toplumun kadına yönelik bakış açısı da değişmesi gereklidir. Kadınların toplumsal açıdan iş gücü piyasasında yer almasını engelleyen değer ve yargıların da kırılması ile kadının toplumdaki yeri ve önemi de artacaktır.

 

3.2. Cam Tavan Sendromu 

Cam tavan sendromu 1970’li yıllarda ABD’de ortaya çıkmıştır. Kadınların üst düzey yönetim pozisyonlarına gelmelerini engelleyen yapay engeller olarak ifade edilmektedir. Cam tavan sendromu, adından da anlaşılacağı üzere görünmez bir engeli ifade etmektedir. Bir kadının yönetici pozisyonunda tam terfi alacağı zaman adını koyamadığı bir nedenden dolayı terfi alamaması durumudur.

Cam Tavan Sendromunu oluşturan iki önemli faktör mevcuttur. Bunlar;

  • Kadının kendisine koyduğu engeller 
  • Dışsal veya çevresel engellerdir. 

Birinci nedende, kadınların iş hayatında yaşadıkları özgüven eksikliği, kendi hemcinslerini rakip olarak görmeleri, aile içi ilişkilerin zarar görmesinden endişe etmeleri iş yaşamında yükselmelerinde ve devamlılık süreçlerinde engel teşkil etmektedir. 

İkinci nedende ise çevresel faktörler tarafından kadınların iş gücünde yükselmesinin mümkün olmadığını, kadınlar iş gücüne sahip olsalar dahi bir yerden sonra ailesine vakit ayırmayı tercih edip kariyer basamağını bırakacağını savunan düşünce sistemi bulunmaktadır. Erkekler tarafından savunulan düşünce yapısı ile kadınların ekonomik özgürlüklerini kısıtlamaktadır.

 

3.3. Kraliçe Arı Sendromu

Kadın yöneticiler, hemcinslerinin üst düzey yönetici pozisyonuna gelmelerini istememesi durumu kadınlar arasında kıskançlık oluşmasına sebep olmaktadır. Kadınların iş gücü piyasasında karşılaştıkları engeller sadece erkekler tarafından değil, kadının hemcinsinin de engelleri söz konusudur. Üst yönetimde yer alan kadınlar, hemcinslerini rakip olarak görüp onların yükselmesini engellemektedir.

 

3.4. Mobbing 

Mobbing, iş yaşamında kadını geriye iterek, kadının konumunu ev hanımı olarak tanımlamaktadır. Mobbing, kadınların özel hayatında ve iş hayatında en önemli sorunu teşkil etmektedir. Mobbing, saldırı, rahatsız etme, dışlama gibi anlamlara da sahiptir. Genelde moral ve motivasyonu hedef alan durumu ifade etmektedir.

Kadınlara yönelik olarak mobbing, cinsel aşağılama içerebileceği gibi; yanlışlardan sürekli sorumlu tutulan kadınların olması, tehdit, hakaret, çelişkili kuralların dayatılması gibi engellerle karşı karşıya kalmaktadırlar.

Mobbing, sadece kadının iş yaşamında karşılaştığı engeller olmamakla birlikte, hayatın her alanında kadınların dışlanmışlığı, ailedeki görevleri ile kadınların iş yaşamından engellenmesi gibi durumlarda birer mobbing türüdür. Mobbing, karşılaşılan tüm engelleri kapsamaktadır.

 

3.5. Ücretsiz Aile İşçiliği 

Gelişmiş ülkelerde kalkınma, tarım sektöründe iş gücünün azalması ile azalan iş gücünün sanayi ve hizmet sektörüne transferi şeklinde görülmektedir. Kente göç ile birlikte tarımsal alanda iş gücünün çözülmesi durumu sanayi ve hizmet sektörüne geçiş olmaktadır. Kırsal alanda, ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadınlar, kente göç ile birlikte kayıtdışı istihdam da ve düşük ücretli iş kollarında yer almaktadır. Kadın emeği ücretsiz emek oluşu iş gücünde yer alma durumlarında da enformel sektörde yarı zamanlı çalışma durumları olması onların ekonomik kalkınmaya katkılarının ölçülemediğini göstermektedir. Niteliksiz olan kadın iş gücü istihdamı olsa dahi kayıt dışı istihdamları söz konusudur. Hane halkında ücretsiz aile işçisi olan kadınlar, hane halkının gelirinden mahrum kalmakla birlikte, karar mekanizmalarında da söz hakları da kısıtlı kalmaktadır.

 

3.6. Cinsiyete Dayalı Ücret Eşitsizliği

Kadın ve erkek arasındaki ücret farklılığının temelinde sahip olunan yeteneklerin değil; cinsiyet farklılığının yatıyor olması burada tartışılması gereken esas nokta olmaktadır. Kadın ve erkeğin aynı statüdeki işi aynı performansla aynı ücreti alarak yapabilecek kapasitesinin olduğunu anlamamız gerekmekteyken ücret farklılığı günümüz şartlarında da devam etmektedir. Kadınlar, iş gücü piyasasında yer alsalar dahi onların kazançları toplum tarafından ek ücret olarak adlandırılmaktadır. Bu sebeple, kriz dönemlerinde işten çıkarılan ilk olarak kadın iş gücü olmaktadır.

 

4. İktisat Kuramlarının Kadın Yoksulluğuna Bakışı

Kadın yoksulluğu, tüm sorumluluğun kadında olduğu hanelerde gözlenmektedir. Bu durum hanelerde kadının görevleri daha da artmaktadır. Kadın ev işleri ve çocuk bakımının yanında, hane halkının geçiminden de sorumlu olmaktadır. Kadın boşanarak aile içi şiddetten kaçtığı veya çalışmasının önündeki ataerkil baskının ortadan kalktığı durumda, aile reisi kadın olan hanelerde refah artışından da söz edilmektedir. 

 

4.1. Merkantilist İktisat Düşüncesinde Yoksulluk ve Kadın Yoksulluğu 

Merkantilistler, bir ülkenin en önemli hazinesinin, iyi beslenmiş insan oranı olduğu fikrini savunmuşlardır. Ulusal zenginlik ölçütü, devlet hazinesinde bulunan değerli maden sayısına bağlanmıştır. 

Nüfus artışı, üretim ve vergi gelirlerinin artışını sağlayarak devamında da servet artışını sağlayacaktır. 19.yüzyılda devletin müdahaleciliğinin yanı sıra, fabrika yasalarında kadın ve çocuk emeği korumasına yönelik önlemler alınmıştır. Merkantilist dönemde, İngiliz Yoksul yasaları ele alınmıştır. İngiliz Yoksul Yasalarına göre, yoksul kim sorusu iki farklı şekilde cevap bulmuştur. Bunlar; 

  • Çalışmaz durumda olan yoksullar 
  • Fiziksel olarak çalışabilir konumda olan yoksullardır. 

İlk kategoride yer alan yoksul bireyler yardım almaya uygun görülürken; ikinci kategoride yer alan yoksullar ise aylak yoksullar olarak ifade edilmekte ve yoksul olmaları kendilerinin suçu olduğu ifade edilmiştir.

 

4.2. Klasik İktisat Düşüncesinde Yoksulluk ve Kadın Yoksulluğu 

Pujol, Adam Smith’in “Ulusların Zenginliği” isimli eserinde, kadınların nüfus artışından başka sağladıkları fayda olmadığını, nispi olarak diğer tüm rollerde ise görünmez olduğunu ifade etmektedir. Bodkin, Smith’in eserinde ifade ettiği gibi kadınların eğitimi için devlet kurumları olmadığını, kadınların eğitiminde her şeyin faydasız olduğunu ifade etmiştir. Kadınların kendileri için faydalı ve gerekli olan şeyleri öğrenmeleri gerektiğini savunmuştur. 

Smith’in eserinde, kadınların alacakları eğitim düzeyinde aileleri veya vasilerin kararı ile hareket etmeleri gerektiğini savunmuştur. Kadınlar eğitim haklarında tek başlarına söz sahibi değildirler. Erkekler çok çeşitli meslek gruplarını seçebilme hakkına sahip iken; kadınlar toplum tarafından kadına uygun görüldüğü söylenen meslek grupları olan ev hanımlığı, hemşirelik, öğretmenlik gibi meslekler kadın meslek grupları olarak ifade edilmiştir. 

Smith, kadınların rasyonel karar almalarına şüphe etmektedir. Kadınların böyle önemli bir kararı tek başlarına almalarının doğru olmadığını savunmaktadır. Klasik ekonomistler kadınların sorunlarını ihmal etmiştir. 

Jean Baptiste Say’in iddiası ise, kadınlar tüketim konusunda gerçekçi olmayan kararlar vermektedir. Jean Baptiste Say “Olbie” adlı eserinde, kadınların ücretlerinin erkeklerin ücretlerinden düşük olması gerektiğini ifade etmektedir. 

Jean Baptiste Say; kadınların kamusal alanda çalışmalarında kısıtlamaların yer alması gerektiğini savunmuştur. Kamu kurum ve kuruluşlarında hakimlik, doktorluk gibi meslek gruplarında sadece erkeklerin yer alması gerektiğini savunmuştur. 

William Godwin’in “Politik Adalet Üzerine Bir İnceleme” kitabı 1793 yılında yayımlanmıştır. Godwin, kadın ve erkeklerin rasyonel şekilde bir arada olabileceğini bunun için yasalar ve özel mülkiyete ihtiyaç olmadığını ifade etmiştir.

 Maltus, 1798 yılında “Nüfus İlkesi Üzerine Bir Deneme” adlı eleştiri eserini yayımlamıştır. Eserinde Godwin’in kadın ve erkeklere ithaf ettiği kimlikleri eleştirmiştir. 

J.S.Mill; Smith’in “Adalet Üzerine Notlar” adlı eserinde önemle ifade ettiği, sosyo-ekonomik gelişmelerin cinsiyetler arasında fiziksel farklılıkları önemsiz hâle getireceği savına katılmaktadır. Eşitsizlik sorunu, tam olarak ortadan kaldırılması için kadınların, rasyonel bireyler olarak karar alma süreçlerine dâhil edilmesi gerektiği savını savunmuştur.

 

4.3. Neoklasik İktisat Yaklaşımda Yoksulluk ve Kadın Yoksulluğu 

Piyasa odaklı olan neoklasik iktisat, hane içi çalışma unsurunu görmezden gelmektedir. Neoklasik iktisat, sadece değişim değeri olan, değeri parayla ölçülen ekonomik faaliyetleri ele alırken, piyasa işlemi dışında olan kısımları incelememiştir. 

Milli gelir hesaplamasında hane içi üretim unsurunda harcanan emeğin hesaplanmaması milli gelirin düşük çıkmasına neden olmuştur. Ekonomik olarak, ev içi emeğin değeri olmadığı ve hesaplamalara dâhil edilmediği görülmektedir. Hane halkı tarımsal faaliyetlerinden sağladıkları faydanın da hesaplanması mümkün değildir. Hane halkına fayda sağlayacak kadar yapılan küçük üretim hesaplamalara dâhil edilememektedir. Neoklasik teori, hane içi emeği analizlere dâhil etmesi durumunda kadınlar, bu emek karşılığında gelir elde etmemesi durumu ile yoksulluk oranlarını daha fazla çıkaracaktır.

Neoklasik İktisat, cinsiyetler arasındaki eşitsizlik konusunu, kadınların rasyonel seçimine bağlamıştır. Kadın ve erkek arasındaki eşitsizlik durumunu neoklasik iktisat ile ele aldığımızda kadının kendi seçimine bağlandığı öngörülmektedir.. Neoklasik yaklaşımda işçi ve işverenlerin rasyonel davranışları, iş gücü piyasasının talep unsuruna göre hareket etmiştir. Kadınlar iş gücü piyasasında düşük ücretler ile karşı karşıya kalması onların, eğitim düzeylerinin düşük olmasından kaynaklanmıştır. Firmalar, kâr oranlarını arttırmak için aynı işte ve aynı görevde erkekler yerine kadınları tercih etmiştir. İşverene maliyeti düşük olan kadın iş gücü, firmanın kârlılık oranını arttırmıştır. Neoklasik iktisat yaklaşımı; Washington uzlaşısında iktisat politikalarının başarısız oluşu ile 1990’lı yıllarda neoliberal politikaların önemini arttırmıştır. BM tarafından, New York uzlaşısı olarak adlandırılan bu süreçte kalkınma yaklaşımı, iktisadi temelin yanında sosyal boyutları da ele alarak hareket etmiştir. 

Dünya Bankası ilk toplumsal cinsiyet raporunda şunlardan bahsetmiştir: Kadınların, kendilerine ait zamanlarını planlarken yaptıkları seçimler görünür ve görünmez ekonomi şeklinde ele alınmıştır. Kadınların ev içi emeği görünmez ekonomiyi; ekonomik anlamda iş gücü piyasasında aktif rol almaları ise görünür ekonomiyi oluşturmaktadır.

Dünya Bankası, Kalkınmada Kadınlar programında kadınlara uygulanan proje ve programlarda özel hedef olarak ele alınmasını söylemiştir. 

 

4.4. Keynesyen İktisat Düşüncesinde Yoksulluk ve Kadın Yoksulluğu

Yapısalcı teori olan Keynesyen iktisat iki şekilde ele alınır. Bunlardan; birincisi ekonomiye genel yapısını kazandıran kurallar iken ikincisi bu yapının üretici ve tüketici etkinliklerinin belirlenmesidir. Kadınlar düşük ücretle aldıkları için gelirlerinin hepsini tüketime harcamaktadır. Tüm sorumluluğun kadında olduğu hanelerde tek çalışan kadın olduğu için, tasarruf oranı da düşük çıkacaktır.  

1929 yılında Wall Street’in iflas etmesiyle 1930’lu yıllardaki “Büyük Buhran” endüstrileşmiş dünyada ve genellikle gelişmekte olan ülkelerde büyük oranda işsizliğe sebep olmuş ve bu durum serbest piyasadaki başarısızlığı ortaya koymuştur. Bu gelişmeler sonucunda da hemen hemen bütün batılı devletler işsizlik sorununa çözüm arayışı amacıyla bazı ekonomik müdahale politikalarını benimseme yoluna başvurmuştur. Söz konusu politikalarla ilgili çalışmalar gerçekleştiren John Maynard Keynes, müdahaleci politikaların öncüsü olarak bilinmektedir. Keynes, klasik iktisadi akım tarafından savunulan, piyasaların müdahalesiz denge sağlayacağı fikrine karşı gelmiştir. Klasik iktisadi düşünceye göre, ücretlerdeki düşüşe müsaade edildiği takdirde işsizlikte de azalma olacaktır; sorun yalnızca ücret miktarlarında esneklik olmamasından kaynaklanmaktadır. Klasik iktisadi akıma göre, işçiler bu durumda kendilerini ücretlendirmiş olurlar. Fakat Keynes, toplam talep miktarının istihdamın en kritik belirleyicisi olduğunu savunmaktadır. Keynes’e göre satın alma gücü ve talep, ücretlerin düşmesiyle azalacaktır. Sonuçta, bireylerin tüketim talebini karşılayacak miktarda parası yok ise daha az mal üretilecek ve bu bağlamda işsizlikte de artış söz konusu olacaktır. Fakat eğer ki işçiler daha çok mal talep edebilecek ekonomik yeterliliği olurlarsa Keynes’in çarpan etkisi dediği durum ortaya çıkacaktır.   

Keynes, aynı zamanda, özellikle işsizliğin yüksek olduğu dönemlerde vergilerin azaltılmasını ve kamu harcamalarının artırılmasını önermektedir. İktisadi dalgalanmalara karşı kamu harcamalarını düzenleyerek efektif talep yönetimini esas alan Keynesyen iktisat politikaları itibariyle karmaşık bir yapıdan uzak, anlaşılır ve uygulaması kolay bir politika görünümündedir. Şöyle ki, bu politikalarla, doğası gereği istikrarsız bir nitelik sergileyen özel sektör yatırım harcamalarının toplam talep üzerinde yaratacağı olası istikrarsızlıklar ve bu istikrarsızlıkların tetikleyeceği olası ekonomik krizler, dolaysız olarak kamu harcamaları ve dolaylı olarak tüketim harcamaları manipüle edilerek bertaraf edilebilecektir. 

1929 Büyük Bunalım; kitlesel işsizlik, düşen ücret ve fiyatlar, iflaslar, kredi borçlarında icralık olma ve toplumsal karmaşalar ile doluydu. Büyük Bunalım ile birlikte dünyada bir daralma meydana gelerek, işsizlik sorunu baş göstermiştir. İşsizlik sorunu ile baş etmek için kadınlar çalışma durumunda kalmıştır. Düşük ücret ve uzun çalışma saatlerini göze alan kadınlar, erkeklere göre daha fazla tercih edilmektedir. Keynesyen İktisat düşüncesinin oluşturduğu modern istihdam teorisinde toplumun modernleşmesi ile kadına yüklenen ev işi, çocuk bakımı gibi kalıplaşmış rollerin ortadan kaldırılacağı düşüncesi yer almıştır.

 

4.5. Marksist İktisat Yaklaşımda Yoksulluk ve Kadın Yoksulluğu 

Marksist düşünceye göre, sanayi devriminin ardından kapitalizmin sık sık krizlerle karşı karşıya kalması nedeniyle fabrikalarda çalışanların ciddi yoksulluk seviyeleri Marksist düşüncenin oluşmasına yol açmıştır. Marksizm’e göre, yoksulluğun temeli isçilerin emeğinin karşılığını alamamalarıdır. Marksizm’i incelediğimizde üretim, emeğin bir işlevidir. Sermaye birikiminin asıl kaynağı ise emeğin sömürülmesi sonucunda oluşan artık değerdir. Ancak emek, temel üretim faktörü olduğu halde üretim sonucunda ortaya çıkan hâsıladan alması gereken payı alamaz. Bu sebeple, hak ettiği tüketimi yapamaz, zorunlu ihtiyaçlarını ancak sağlayabilir. Sürekli nüfus artması da ücretlerin daima doğal ücret seviyesinde oluşmasına neden olur. Üretim sonucunda oluşturulan hâsıladan isçi sınıfı, sadece doğal ücrete karşılık gelen kısmı alırken, bunun dışındaki kısım kapitalist düzenin içinde kalır. Bölüşüm devamlı işçi sınıfının aleyhine olması nedeni ile bu sınıfın yoksulluk içine düşmesi kaçınılmaz olmaktadır.

Marksist yaklaşımda kadının iş gücü piyasasında emek ise, ücretli, ücretsiz emek ya da üretken, yeniden üretken olmak üzere iki kategoride ifade edilmiştir. Kadın emeği hane içi ücretsiz emek ya da hane dışındaki ücretli emek gibi kategorize edilmiştir. Üretkenlik ilkesi ise; üretim için üretim ya da piyasa için üretime göre şekil almaktır

Kadın emeği Marksist sistemde ekonomik unsur olarak satışı bulunmadığından değeri bulunmamaktadır. Kapitalist sistemin işleyişinin devam etmesi için kadınlar ev içi üretimlerde bulunup ailenin ihtiyaçlarını karşılamak durumundadır. Kadınların bu ihtiyaçları karşılamaması durumunda piyasada verimlilik sorunu ortaya çıkacaktır. Bireyler, temel ihtiyaçları olan yemek ve temizlik ihtiyaçlarını gideremediği durumda iş gücünde aksaklıkların bulunduğu gözlemlenecektir. Gelecek nesillerin, yetişmesi için iş gücü piyasasına katılmasında kadın emeğinin önemi bulunmaktadır.

 

4.6. Kalkınma İktisadında Yoksulluk ve Kadın Yoksulluğu 

Lewis’in kalkınma teorisi 1950’li yıllarda John Fei ve Gustav Ranis tarafından geliştirilen teoremde az gelişmiş ülkelerde ekonomi iki sektör üzerine kurulmaktadır. Tarım sektöründe çalışanların oranı çok yüksek olduğundan verimlilikleri düşüktür. Lewis bu durumu, artık iş gücü olarak adlandırmıştır. Bir diğer sektörde sanayi sektöründe reel ücretler yüksek ve iş gücü arzı ise düşüktür. 

Ülkelerin iktisadi kalkınma sürecinde geçirmesi gereken evreleri ele almak gerekirse Rostow’un ‘Büyümenin Aşamaları’ ile ‘Harrod-Domar’ büyüme modelidir. Walt Withman Rostow tarafından öne sürülen yaklaşım, az gelişmiş ülkelerin iktisadi kalkınmayı gerçekleştirmesi beş büyüme modeli aşamasına bağlı kılmaktadır. Bunlar; geleneksel toplum, kalkışın ön koşulları, kalkış, olgunluğa gidiş, kitlesel tüketim toplumudur. Rostow’a göre, az gelişmiş ülkeler bu aşamalardan geçerek kalkınma seviyesine ulaşacaklardır. 

Harrod ve Domar ayrı ayrı çalışmaları, Harrod-Domar modeli iş gücü birleşimine yönelik bir model olmuştur. Kalkınma sürecine dâhil olmak isteyen az gelişmiş ülkeler yatırımlarını dış borç alarak finanse etme durumunda kalacaklardır. Ülkelerin yoksulluk kıskacından kurtulmaları için bu süreçleri izlemeleri gerekmektedir. Ancak bu şekilde refah seviyesine erişmiş kalkınmış ülke grubunda yer almaları mümkün olacaktır. Az gelişmiş ülkelerde emek yoğun sektörlerin yer alması, kadın iş gücünün önemli olduğunu göstermektedir.

 

5. Türkiye’de İş-Yaşam Dengesinde Kadına Yönelik Politikalar

Kadınlar iş hayatları ve özel hayatları arasında bir denge oluşturarak istihdamda yer edinmeye çalışmaktadırlar. Kadınlara yönelik düzenlenen politikalar oluşturulmuş, hedeflenen düzenlemeler belirlenmiştir.

 

5.1. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı

2011 yılında Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığının kapatılması ve yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kurulması ile kadın hakları konusunda tartışmalar başlamıştır. Bakanlığın oluşturduğu stratejik planların ve faaliyet raporlarının temel dayanağı onuncu kalkınma planı olarak gösterilmektedir. Onuncu kalkınma planına bağlı olarak hazırlanan İstihdam ve Çalışma Hayatı Özel İhtisas Komisyonu Raporu kadın istihdamı konusunda bu çalışmanın da konusu olan bir düşünceye yer vermektedir. Bu sebeple politika önceliği olarak, kadını iş gücü piyasasının dışında tutan her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması bahsedilmektedir.

 

5.2. 2014-2018 Stratejik Planında Kadın Politikası

2014-2018 planında kadın başlığı, stratejik amaçların arasında yer almamıştır. Daha çok hedefler ve stratejilerde kadın başlığı tespit edilmiştir. Hedeflerden birincisi; iş gücü piyasasında toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten düzenlemelerin geliştirilmesi şeklinde belirlenmiştir. Ancak başlık altında toplumsal cinsiyet eşitliği konusuna öncelikle Avrupa Birliği’nin hassasiyetlerine atıfta bulunulmuştur. Performans belirtilerine göre, 2014-2018 yıllarında sadece iki mevzuat düzenlemesi yapılmıştır. Her yıl düzenli olarak verilen bir ödülle iş gücü piyasasında toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanacağını düşünmek ülkemiz gerçekleriyle uymamaktadır. İkinci hedef; özel politika gerektiren toplulukların istihdama katılımı ve ayrımcılığın önlenmesi konusunda toplumsal farkındalığın artırılmasıdır. Bu hedef içerisindeki toplulukların çalışmalarına engel durumların ortadan kaldırılması vurgusu yapılmıştır. Bu durum, yukarıda belirtilen ilk hedef gibi politikaların yetersizliğini göstermektedir. Kadın başlığı altında incelenebilecek üçüncü hedef ise; insan kaynaklarının geliştirilmesi bileşeni kapsamında Avrupa Birliği tarafından ülkemize tahsis edilen fonların etkin bir şekilde kullanımının sağlanmasıdır. Bu proje kapsamında 113 milyon Euro hibenin kadın ve genç istihdamına ayrıldığı ayrıca bilinçlendirme çalışmaları sonucunda 10bin kız çocuğunun yeniden okula başlaması sağlandığı belirtilmiştir.

 

5.3. 2006-2017 Yılı Faaliyet Raporlarında Kadın Politikaları

2017 yılı faaliyet raporu, kadın politikasının temel dayanağı onuncu kalkınma planında yer alan kadın politikaları olmuştur. Bu kapsamda; 2014-2018 yıllarını içeren onuncu kalkınma planı içeriği ise, kadınların karar süreçlerinde daha fazla yer almaları, kadın istihdamının artırılması, eğitim ve beceri seviyelerinin yükseltilmesini sağlamaktır.

Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu Sendikal Bakış Açısıyla Kadın Çalışanlar İçin Sorun Çözme Yöntemleri projesi kapsamında 2017 yılında 81 ilden ve çeşitli ülkelerde 5 bini aşkın kadının katılımıyla yapılmıştır. Anketler aracılığıyla ayrıca sendikanın örgütlü olduğu illerde kadın platformları oluşturularak çalışma hayatında kadınların karşılaştıkları sorunların tespiti, sendikal çözümlerin etkin kullanılması ve yenilikçi çözümler geliştirilmesi için çalışmalar yapılmıştır. Fakat, 600 bin lira bütçeli bir çalışmanın daha kesin sonuçlar üretmesi ve sorunlara çözüm olması beklenmektedir. Toplantıların ve anketlerin sorunlara nasıl çözüm ürettiği, kadın platformlarının nasıl çalışmalar yaptığı raporda yer almamıştır. 2017 faaliyet raporunda belirtilen bir diğer çalışma evde çocuk bakım hizmetleri yoluyla kayıtlı kadın istihdamının desteklenmesi projesidir. 50 milyon Euro bütçeli hibe programı ile yeni doğum yapan annelerin işe girmeleri veya mevcut işlerine geri dönmeleri sağlanmıştır. Ayrıca bu proje ile kayıt dışı çalışan çocuk bakıcılarının kayıt altına alınması sağlanmıştır. Proje süresi boyunca, 123 bin kişiye toplamda 40 milyon Euro hibe dağıtılmıştır. Her ay ortalama 5204 anne ve çocuk projeden faydalanmıştır. Proje ile ilgili yapılan analizlerde, projenin en büyük katkı payının kadınların iş hayatına geri dönmesi, aile bütçesine katkıda bulunabilmesi ve çocuk bakım maliyetlerinin düşmesi olarak belirlenmiştir. Yani projenin doğrudan varmak istediği hedefe vardığı söylenebilirken maalesef diğer yandan dolaylı amaç olan kadınların bakıcı sertifikası alarak kayıt altında çalışması mümkün olmamıştır. Projeden sonra kayıt altında çalışan bakıcıların artış oranı sadece %2,45’tir.

Faaliyet raporunda yer alan bir diğer proje insan kaynaklarının geliştirilmesi programının “eğitim” önceliği altında finanse edilen operasyonlar kapsamında kız çocuklarını okullaşma oranının arttırılması projesidir. Proje kız çocuklarının okullaşma oranlarının arttırılması sayesinde kadın iş gücü kaynağının geliştirilmesini ve kadınların iş gücü piyasasına erişiminin kolaylaşmasını amaçlamaktadır. Gümüşhane, Bayburt, Erzurum, Erzincan, Kars, Ardahan, Iğdır, Ağrı, Yozgat illerinden kamu bankası kadın çalışanları katıldı belirtilmiştir. 

Hazır giyim sektöründe, kadınlara yönelik eğitim ve girişimcilik hareketi operasyonu kapsamında kadın istihdamını arttırmak ve kadınların mesleki gelişimini sağlamak hedefiyle Giresun ve Ordu illerinde hızla gelişim gösteren giyim sektörüne yönelik teknik yardım projeleri, girişimcilik eğitimleri verilmiştir. Proje kapsamında, 293 kadın hazır giyim tasarım ve imalatı, 406 kadın girişimcilik, 391 kadın temel bilgisayar kullanımı eğitimi almıştır.

Kız çocuklarının eğitim hayatına katılma oranının arttırılması projesinin birinci aşaması, evde çocuk bakım hizmetleri yoluyla kayıtlı kadın istihdamının arttırılması projesi gibi projeler 2016 yılında da var olan projelerdir. 2015 yılı faaliyet raporunda 2010 yılında başlayan ve hala devam eden kadın istihdamını destekleme operasyonu kapsamında toplam 24 milyon Euro olan bütçenin 2017 yılında da bahsedilen evde bakım hizmetleri yöntemiyle kadın istihdamı sağlama projesi 2015 yılında başlamış ve proje kapsamında 1 yıllık süreçte 10 milyon Euro hibe 6490 kadına dağıtılmıştır. 

2014 yılı faaliyet raporunda, kadın başlığı daha çok uluslararası sözleşmelere yönelik uygulama raporlarının hazırlanması kapsamında yer almıştır. 111 sayılı Ayrımcılığa İlişkin Sözleşmeler uygulama raporları haline getirilmiş ve uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerimiz çerçevesinde çalışma hayatında kadın başlığı eklenmiştir. 

2013 yılı faaliyet raporunda ise, kadın başlığında daha çok AB’ne uyum paketlerine entegre olmak adına yönetmelikler çıkarılarak ve hedeflerde kadın istihdamını artırıcı tedbirlere yer vererek söz edilmiştir. Çalışma yaşamının iyileştirilmesi projesi bahsedilen bu tedbirler kapsamında 2013 yılında başlatılan projelerden biridir. İstihdama katılım ve istihdamın sürdürülebilirliği açısından hangi grupların risk grupları ve hangi sektörlerin riskli sektörler olduğunun tespiti bu proje kapsamında yapılmıştır. 

Sonraki yıllarda olduğu gibi 2011 yılında da kadın istihdamının desteklenmesi operasyonu kapsamında; 2010 yılında hibe programları hazırlanmış olan 131 hibe projesinin HAK-İŞ ve TÜRK-İŞ ortaklığı ile kadın çalışanların iş yaşamında karşılaşabilecekleri zorluklara karşı bilinçlenmeleri amacıyla 25 farklı ilde 996 kişiye eğitimler verilmiştir. 2010 yılı faaliyet raporunda kadın başlığı genel olarak AB uyum sürecinin desteklenmesi ve bu süreçte çalışma hayatında kadının daha iyi şartlarda çalışması için şartların yerine getirilmesi konusunda gerçekleştirilecek çalışmalar altında yer bulmuştur. 

 

5.4. 2017-2021 Stratejik Planında Kadın Politikası

2017-2021 stratejik planında, bir önceki dönem planında olduğu gibi kadın başlığı stratejik amaçlar arasında yer bulmamıştır. İş gücü piyasasını etkinleştirme amacının altında, özel politika gerektiren grupların istihdamını artırma hedefinin bir stratejisi olarak kadın istihdam oranının 2021 yılına kadar %35’e yükseltilmesi hedefi konulmuştur. Ülkemizde son açıklanan işsizlik rakamlarına bakıldığında, 15-24 yaş arası genç nüfusun işsizlik oranı %20 civarında olması ve bu oranın kadınlarda %27’lere yükselmesi hedeften gittikçe uzaklaşıldığını göstermektedir. 2017-2021 stratejik planında kadın başlığı bir önceki dönem planından daha az yer bulmuş ve bir önceki planda kadın başlığı üç ayrı hedef altında kadın başlığına değinilmişken son hazırlanan planda tek bir hedefte kadın başlığından söz edilmiştir.

SONUÇ ve POLİTİKA ÖNERİLERİ

Sürekli değişen dünya ekonomik konjonktüründe kadının önemi gün geçtikçe artmaktadır. Eğitim alan kadının bile geleneksel rol modelinin dışına çıkmasının kolay bir süreç olmadığı görülmektedir. Fakat bütün zorluklara rağmen toplumu şekillendirmede kadının payının önemi ve derecesi düşünüldüğünde çözümün yine ve yeniden kadından geçtiği bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Türkiye’de istatistiki veriler analiz edilerek kadın yoksulluğunun nedenleri belirlenirken, Türkiye’de gerek ekonomik gerek sosyal ve gerekse politik açıdan kadınlarla erkekler arasında önemli açıklarda cinsiyet eşitsizliği de görülmüştür. Başka bir ifadeyle, Türkiye’de 2006 yılından itibaren hem kadın yoksulluğu artmıştır.

Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım ve devamında istihdamda yer almalarının önünde toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel yapısındaki bazı özellikler veya aksaklıklar bulunmaktadır. Çağdaşlaşma, demokratikleşme ve ekonomik kalkınmanın sağlanabilmesi yolunda, kadınların çalışma hayatında kadın olmalarından kaynaklanan sorunların çözülmesi için somut çalışmaların yapılması, içinde bulunduğumuz bilimsel ve teknik ilerleme çağının temel gerekliliklerdendir. Kadınların toplumsal statü ve iş hayatında hak ettikleri konuma ulaşabilmeleri, kadınlara erkeklerle eşit fırsatlar sağlanması, kadınlara yönelik geleneksel bakış açısının değişmesi ile mümkün olacaktır. Köyden kente göç olgusuyla birlikte kadınların eğitime ulaşma olanakları artmaktadır. Eğitim, sosyal dışsallıklarıyla birlikte düşünüldüğünde Türkiye’nin gelişmesinde önemli rol oynayan unsurların başında gelmektedir.

Ekonomide kadının varoluşu Türkiye’nin büyüme ve istihdam hedeflerine ulaşması içinde çok önem arz etmektedir. Kadının çalışma hayatında yer alması ve eşitsizliklerle karşılaşmamaları için mevzuat düzenlemeleri yapılmalı, İş Kanununda kadının eşit katılımını ve esnek çalışmasını sağlayacak düzenlemeler hemen yapılmalı ve yer bulmalıdır. Kadınların çalışma süreleri ve izinleri kanun ile koruma altına alınmalıdır. Buna ek olarak, çalışma hayatında cinsiyet eşitliğini sağlayacak, ayrımcılığı önleyecek ve cezalandıracak bir kanuni alt yapının oluşturulması gerekmektedir. Çalışma hayatında toplumsal cinsiyet eşitliğini benimsemiş ve buna ilişkin düzen çerçevesinde olan şirketlerin ödüllendirilerek teşvik edilmesi mümkündür. Kadın istihdamına itina gösteren, kadın yönetici istihdam eden ve aynı işte çalışan kadın ve erkeğe eşit ücret sağlayan özel şirketlere bu işi diğer şirketler için de özendirici hale getirebilecek teşvik programları uygulanmalıdır. Kadınları iş hayatından uzaklaştıran en önemli nedenlerden biri bakım yükümlülüğüdür. Gerek çocuk bakımı gerekse yaşlı ve engelli bakımı kadını eve hapsetmekte ve kadını çalışma hayatından uzaklaştırmaktadır. Bu sebeple, okul öncesi eğitim ve kreş sistemi aktif durumda olmalıdır. Ayrıca bakımevleri insanların güvendiği ve hizmet almaktan memnuniyet duyduğu bir yapıya kavuşturulmalı, kadınlar bakım yükümlülüğünden kurtularak iş hayatında yer edinmelilerdir. Ayrıca erkeklerinde bakım yükümlülüğünü paylaşma bilinci oluşmalıdır.

 


KAYNAKÇA

Makaleler

AFŞAR Bilge (; ÖĞREKÇİ Süleyman), ‘Tarihsel Süreçte Kadının Gelişimi ve Ekonomideki Rolü: Toplayıcı Kadından Günümüz Kadınına Dönüşüm’, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Dergisi, Cilt.17, Sayı.1, Yıl.2015, ss.67-69

AK Ayfer, Türkiye’de Kadınların İş gücüne Katılımında Engeller ve Çözüm Önerileri’, Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Ana Bilim Dalı, Cilt.11, Sayı.18, Bursa 2019, ss.53-54

AVCI, Müşerref, ‘Osmanlı Devleti’nde Kadın Hakları ve Kadın Haklarının Gelişimi İçin Mücadele Eden Öncü Kadınlar’, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 225-254

BAYIR Meltem, Kadın Yoksulluğunun Sosyal-Ekonomik Önemi: Türkiye-Avrupa Birliği Karşılaştırması’, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı, Yıl.2018, s.52

DİNGEÇ Emine, ‘Osmanlı Toplumunda Kadınların Üretime Katkıları’, Dumlupınar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Yıl.2010, s.20

GÜDER Saime, ‘Türkiye’de Çalışan Kadın ve İş Yaşam Dengesi’, T.C. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Anabilim dalı, 2019, s.14

KASA Hicran (; ALPTEKİN Volkan), Türkiye’de Kadın İş gücünün Büyümeye Etkisi’, Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Dergisi, Cilt.18, Sayı.1, Yıl.2015, ss. 3-4

MENEVİŞ Neslihan, Kadın Yoksulluğu ile Mücadele ve Kadın Güçlenmesinde Bir Kalkınma Politikası Aracı Olarak Mikro Kredi Uygulaması’, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Anabilim Dalı, Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Bilim Dalı, Yıl.2019, ss.5-7

ÖZDEMİR, Burçin Sinem, Kadın İstihdamının Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkisi: Türkiye Örneği’, T.C. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı

ÖZTÜRK Şinasi, Kırsal Yoksulluk ve Neoliberal Ekonomi Politikaları (Rural Poverty and Neolıberal Economy Policies)’, Yıl.2018, S.609, https://d1wqtxts1xzle7.cloudfront.net/43447385/Kirsal_yoksulluk_ve_neo_liberal_ekonomi_politikalari-with-cover-page.pdf?Expires=1622460654&Signature=FhzP7VYiHHs7dKDtnlPuRrwgQpl5P36jg8K2ncEMTXFJ4ifYOtF42oPPa0v3IS2yTqjPEro8-I6DyHQ9LQFrA17qfVKtzrvArlebN3-BpcRlQ0~0JqlMfSOxpekZFmgl22cwFij2qqa7CV54MSnsaZLXxjYEYsRoyWs7WQenaOTNROPQEMeXLV6eRxHqET1mq7LPqbQWqJoRYd6YnK0dfRddNM5RgeQ6oyMUfPSpCMKLxhVJ2~S9rkoys3dwPBqFxvQiwzZwTEm9TH90McGZtoCSZ2TfD7lZUShCb-ZG2cgM8-NAFcvx00Dl~5cNVG5wRygzUceOR5u5JkRfdF1V3A__&Key-Pair-Id=APKAJLOHF5GGSLRBV4ZA , (Erişim Tarihi: 30.05.2021)

SAMANCI Tolga, ‘Türkiye’de Kadının Ekonomik ve Siyasal Hayata Katılımına Yönelik Kamu Politikaları’, T.C. Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Yıl.2019, s.44

YILDIRIMALP, Sinem,Kadının Yoksullukla Mücadele Belirlediği Bir Strateji Olarak Ev Hizmetinde Çalışma’, T.C. Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı

ZEVKLİLER, Cafer Berk, ‘Yoksulluk ve İşsizliğe Post Keynesyen Yaklaşım’, Akdeniz Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı