Lev Troçki, Rus devriminin ve Sovyet tarihinin şüphesiz en önemli figürlerinden birisidir. Hayatının büyük bir kısmı sürgünde geçirmiş olan Troçki, Lenin’in 1924 yılında ölümünden sonra Moskova’da başlayan iktidar kavgasında yer aldı, ön plana çıkan iki isim vardı, Komünist Parti’nin genel sekreteri Stalin ile harbiye komiseri ve Kızılordu’nun başında bulunan Troçki. Stalin ve Troçki’nin devrime bakış açıları çok farklıydı. Stalin, komünizmin Rusya sınırları içinde yerleştirilmesini, bundan sonra dünyada Bolşevik İhtilali’nin hazırlanmasına gidilmesini müdafaa ediyordu. İlk olarak Marksist sistemden saparak, ekonomik olarak çok kötü durumda bulunan Rusya’nın komünizme muhalif köylü sınıfını da, mutedil bir komünizm tatbiki ile ilerlemesini, ekonomik durum kuvvetlenince bu yolu bırakıp tam Marksist siteme dönülmesini istiyordu. Troçki ise, Marksist sistemden taviz verilmeden, dünyada Bolşevik İhtilali’nin tahrik edilmesi gerektiğini, bilhassa Almanya’nın devrim için olgun hale geldiğini söylüyordu. Stalin’i, Lenin’in ve Marks’ın yolundan sapmakla suçluyordu. Troçki’yi daha çok, partinin aydın grupları destekliyordu.
Lenin’in ölümünden sonra, Stalin’e karşı iktidar kavgasını kaybeden Troçki, 1929 yılında İstanbul’a yerleşmiş, bu şehrin çeşitli semtlerindeki dört konaktan, dünyanın dört bir yanındaki Bolşeviklere bildirgeler göndermiş. Aynı zamanda Stalin’i devirip, Rusya’da iktidarı ele geçirerek dünya devrimine yönelmek için bütün faaliyetlerini de İstanbul’dan yürütmüştür. Napoleon’dan sonra Avrupa’nın en çok korktuğu ve bir numaralı istenmeyen adamı olarak nitelendirilen Troçki’yi Stalin sürgüne yollamaya karar verdiğinde, dünyada bu baş ihtilalciye tek bir devlet çıkmamıştır. Yendiği rakibini Rusya içinde öldürtecek kadar güçlü olmayan ve Rusya içinde bulunan Troçkistlerin sayısından korkan Stalin, Troçki’yi bir an önce Rusya dışına sürmeye çalışıyordu. Müzakere ettiği çoğu Avrupa ülkesi Troçki’yi istemiyordu. 1929 yılının ilk günlerinde Ankara’da Sovyet Sefiri Suriç ile dönemin dış işleri bakanı Tevfik Rüştü Aras arasında çok fazla ziyaret gerçekleşti. Suriç neredeyse her gün dış işleri bakanlığına gidip Tevfik Rüştü’ye dil döküyordu. Bu gizli görüşmelerde, Mustafa Kemal’in, Stalin’e bazı şartlar öne sürdüğü, Stalin’in ilk önce bu şartları kabul etmeyerek, Troçki’yi Almanya’ya göndermek için son ana kadar çaba sarf ettiğini, ancak Berlin’den beklenen vize gelmeyince Mustafa Kemal’in şartlarını kabul ederek Troçki’yi alelacele İstanbul’a yollamıştır.
1927 yılında beri Almatı’de sürgünde bulunan Troçki, 22 Ocak 1929 günü apar topar bir otobüse bindirilerek yola çıktı. Kendisinin, İstanbul’a gönderildiğini duyduğunda buna şiddetle karşı çıkmıştı. Almanya konusunda daha ısrarcı olunmasını rica etmişti. Tüm itirazlarına rağmen Troçki ve ailesi 10 Şubat gecesi Odesa’ya vardı. O gece Troçki ve ailesi ‘İlyiç’ isimli bir şilep ile, Odesa limanından İstanbul’a doğru hareket etti. Ankara’da Sovyet sefiri ile Türk idarecileri arasında gerçekleşen müzakerelerden habersiz olan Troçki, zorla çıkarıldığı bu yolculuk boyunca, İstanbul’a ayak basar basmaz, Türk polisinin kendisini Beyaz Rusların intikamına terk edeceklerini düşünerek kamarasından hiç çıkmadı. Troçki’nin Kızılordu komutanı olarak dağıttığı ve çoğu zar zor Türkiye’ye iltica etmiş Beyaz Ruslardan, İstanbul’da yaşayanlardan Troçki’ye diş bileyenlerin sayısı oldukça fazlaydı. 12 Şubat sabahı Troçki’yi ve ailesini taşıyan Sovyet bandıralı gemi, Büyükdere önlerinde durdu. Gemi durduğu gibi Troçki, Mustafa Kemal’e bir mektup yazdı. Mektubunda şöyle diyordu:
Beyefendi,
İstanbul kapılarından size şunları bildirmekten şeref duyarım: Kendi arzumla Türk sınırına gelmiş değilim ve bu sınırı zor kullandığından dolayı aşmaktayım.
Cumhurbaşkanı Beyefendi, hürmetlerimin kabulünü rica ederim.
L. Troçki, 12 Şubat 1929[1]
Büyükdere önünde pasaport kontrolü biten Troçki, büyük bir gizlilik ile Sovyet konsolosluğuna götürüldü. 12 Şubat akşamı Konsolosluğa yerleşen Troçki konsolosluk binasının dışına adım atmayacağını söylüyordu.Troçki İstanbul’a geldiğinde, şehirde yaklaşık olarak 4 bin kadar Beyaz Rus bulunuyordu. Troçki’nin şehre gelmesi, yabancı basının ilgisini bir hayli topladı. Pek çok gazeteci Troçki’nin İstanbul’a gelişini farklı şekilde yorumladı. ‘Times’ gazetesi, Troçki’nin yakında Ankara’ya gideceğini ve Sovyet Rusya’nın yeni büyükelçisi olacağını bildiriyordu ve bunu Stalin’in Troçki’yi Ankara’da kontrol altına almak için yaptığını söylüyordu. İstanbul gazetelerinden yalnız biri, İkdam gazetesi 14 Şubat’ta ‘M.Troçki’ başlığında şunları bildirmişti:
Maruf Bolşevik Devlet adamının şehrimize geleceği ve memleketimiz tarikiyle Almanya’ya gideceği yazılmıştı! Dün akşam Troçki’nin geldiği ve hatta Ankara’ya gittiği şayi olmuştur. Vakit geç olduğundan haber tahkik edilememiştir. Kaydı ihtiyatla veriyoruz.[2]
Troçki’i Konsolosluğa yerleştikten sonra, hemen işe koyuldu. Dünya basınına verdiği ilk makalesinde, Stalin’e büyük bir hücum vardı. İlerleyen günlerde,Troçki’nin Sovyet konsolosluğundan yayınladığı makaleler sonucunda, Stalin’in emri doğrultusunda, Konsolosluk binasını terk etmesi istendi. Troçki bunu kabul etmeyerek biraz daha kalacağını belirtti. Dönemin İstanbul Polis Müdürü Şerif Bey önce Ankara’ya çağrıldı ve kendisine verilen talimatlar doğrultusunda bizzat Sovyet Konsolosluğuna giderek, Troçki’ye can güvenliği için tüm İstanbul Polisi’nin seferber edileceğini, istediği yere gitmekte özgür olduğunu söyledi. Bu husus Ankara için önemliydi. Dış işleri bakanı Tevfik Rüştü, Troçki’nin her hangi bir sebepten İstanbul’da öldürülmesinin dünyada, Mustafa Kemal hakkında, Stalin’in suç ortağı gibi kötü bir imaj bırakacağını düşündüğü için, Troçki’nin can güvenliği için tüm polis teşkilatının seferber edilmesini ve bu durumdan bizzat İstanbul Polis Müdürü Şerif Bey’in sorumlu olmasını istemiştir. Troçki, Şerif Bey in kendisine söyledikleri doğrultusunda, teşekkür ederek konsolosluk binasında biraz daha kalacağını söylemişti. Troçki 8 Mart günü konsolosluktan ayrıldı. İstiklal Caddesindeki Tokatlıyan Oteli’ne yerleşti. Troçki’nin konsolosluk dışında ki ilk gecesiydi. Troçki’nin Tokatlıyan Oteli’nde olduğunu öğrenen gazeteciler, otele akın ettiler. Troçki kendisiyle röportaj yapmaya gelen gazetecilerin sorularını yanıtladı, yabancı basından kendisine en çok sorulan soru, Türkiye’de özgür olduğu ile ilgiliydi. Troçki bu sorulara kendisi şöyle cevap vermiştir: Türk hükümeti bana büyük misafirperverlik göstermiştir. Ve bunun için çok müteşekkirim. Ben buraya gelirken nasıl bir kabul göreceğimi pek bilmiyordum. Reisicumhur hazretlerine bir mektup yazdım. Derhal vali beyden cevap aldım. Türk hükümeti hiçbir suretle hareketimi tahdit etmemiştir.[3]Troçki kendisine Türkiye’den neden gitmek istediğini soran Türk gazetecilere ise, Lisan bilmediğim için. Artık yaşlandığım için yeni bir lisan öğrenemem. Yoksa çok sevdiğim ve misafirperverliğine şahit olduğum memleketinizde ikamet etmemek için bir sebep yoktur.[4] Cevabını vermiştir. Troçki Tokatlıyan Otel’de kaldığı süre boyunca ailesiyle, İstanbul’u gezmiştir. Bir keresinde ailesi ile, Sultanahmet meydanına çıkıp Ayasofya ve Süleymaniye’yi gezmiştir. Troçki’nin dışarı çıktığı zamanlarda, İstanbul Polis teşkilatı tarafından geniş önlemler alınıyordu. 1 Nisan günü Troçki, Tokatlıyan Oteli’nden ayrılarak, Bomonti’de bulunan İzzetpaşa Konağı’na taşındı. Burada, polis köşe başında nöbet tutuyordu, sokağa gelen herkesi arıyorlardı. Bu evin Troçki için uygun olmadığı kararına varan Şerif Bey. Troçki’yi daha rahat koruyacakları, dört tarafı açık bir köşk aramaya koyuldular. Adalarda bir köşk koruması daha kolay olacağı için, Büyükada’da yine İzzet Paşa’ya ait Nizam Caddesi’ndeki yalı temin edilmişti. Troçki Bomonti’de 29 gün kaldı, ardından Büyükada’ya taşındı. Adalar Bizans döneminde bir sürgün yeriydi, tahttan uzaklaştırılmak istenen kimseler önce adalara sürülür daha sonra orada sessiz bir biçimde öldürülürdü. Asırlar sonra adalara, Troçki geliyordu.
Troçki’nin İstanbul’a gelişiyle siyasi bir fırtına kopuyordu. Sovyet taraftarları, Troçki’nin derhal sınır dışı edilmesini istiyorlardı. Sovyet düşmanları ise, onu Sovyet rejiminin bir düşmanı olarak alkışlamışlardı. Troçki’nin Türkiye’de Sovyet sınırına yakın bir yerde bulundurulması için diplomatik baskılar oluyordu. Nihayet bir uzlaşmaya varıldı. Kızıl Napoleon’un Elbe’si Büyükada olacaktı.[5]
Troçki Büyükada’ya yerleştikten sonra, İzzetpaşa Köşkü’nü düzenlemeye girişti. Sandıklar dolusu kitabın köşke yerleştirilmesi birkaç gün sürmüştü, köşkün bazı pencerelerini lüzumsuz bulup oraları tuğla ve tahta ile kapattırmıştı. Büyükada’ya tamamen taşındıktan sonra, dünyanın çeşitli yerlerinden kendisini ziyarete, gazeteciler geliyordu. Troçki hepsini Büyükada’da ağırlıyordu. Alınması-gönderilmesi gereken postalar için, oğlu LevSedov, düzenli olarak gemi ile Beyoğluna giderek, Galatasaray Postanesinden mektupları alıyordu. Büyükada’ya taşındıktan sonra da sokağında sürekli olarak bir polis memurunun bulunması, Şerif Bey’in Troçki’yi sürekli olarak ziyaret etmesi, Troçki’nin beklemediği bir durumdu. Kendi can güvenliği için bu derece tedbirler alınmasından dolayı her seferinde, Şerif Bey’e teşekkürlerini sunuyordu. Troçki, kendisinin sürgün edilmesi işinde Stalin’le Türkiye arasında ve kendi aleyhinde bir gizli anlaşma bulunmadığına artık inanmış olmasına rağmen, ‘lisanını bildiği bir memlekete’ gitmeyi istiyordu. 1929 Mayıs sonunda İngiltere’de seçimleri İşçi Partisi’nin kazanmış olmasına sevinmiş, oğlu LevSedov ile İstanbul’da bulunan İngiliz konsolosluğuna başvurarak vize istemişti.[6]Troçki’nin İngiltere’den vize istemesi İstanbul gazetelerinde duyuluyor, bunun üzerine Troçki muhabirlerin sorularına karşı, şu yazılı açıklamayı yapıyor:
İngiltere’ye gitmek için müsaade talep etmem Türkiye’den memnun olmadığımdan değil. Bilakis burada gördüğüm misafirperverlikten çok memnunum. İngiltere’ye gitmek istememin sebebi, eşimle birlikte tedaviye ihtiyaç duyduğumuzdan. Aynı zamanda Lenin hakkında hazırlamakta olduğum eserin İngilizce nüshası için İngiltere’de tetkikatta bulunmak istiyorum.[7]
Troçki, kendisi ile eşinin ‘Türkiye’de temini imkan olunmayan bir tedaviye ‘ ihtiyaçları olduğunu da ilave etmişti. İngiltere, Troçki’nin vize talebini reddetmişti. Churchill’in başını çektiği bir grup, Troçki’ye vize verilmesi aleyhinde çok katı propaganda yapmıştı ve bu da başarılı olmuştu. İngiltere’den de vize alamayan Troçki’nin, İstanbul’dan ayrılma hayalleri iyice tükenmişti. Troçki Büyükada’da vaktini uzun doğa yürüyüşleriyle ve Büyükada’nın yerlisi olan Rum asıllı balıkçı Yani ile balığa çıkarak geçiriyordu. Ne zaman kayık ile açılıp balık tutmak istese, yanlarında Rusça-Türkçe bilen bir katip ve sivil polis ile çıkıyorlardı. İlk zamanlarda, Yani ile pek anlaşamayan Troçki, ilerleyen günlerde kendisi ile yakınlaşmaya başlamıştı, ilerleyen günlerde balığa sivil polis ve katip olmadan çıkıyorlardı. Hatta Yani’den bazı Rumca bazı balıkçılık terimlerini dahi öğrendiği olmuştur.
Troçki, Büyükada’ya taşındıktan sonra ilk defa mühim bir iş için İçişleri bakanı Şükrü Kaya’ya mektup yollamıştı. Mektupta, Sibirya’da sürgünde olan kızı Zina’nın yanına gelmesi için vize talebinde bulunduğunu yazıyordu. Türkiye Troçki’nin kızını kabul etti, Zina 1931 yılının ilk günlerinde Büyükada’ya geliyordu. İlerleyen günlerde Troçki Şükrü Kaya’ya bir mektup daha iletti. 12 Ocak 1931 tarihini taşıyan bu mektupta:
Oğlum Lev gözünden ameliyat yaptırmak mecburiyetindedir. Alman hükümeti tedavi müddeti için vize vermeyi kabul etti. Fakat Türkiye’ye dönüş vizesi ile gelmesinin şart olduğunu ileri sürdü. Memurlarınız bu vizeyi vermekte tereddüt gösteriyorlar. Müdahalenizi rica ederim.[8]
Deniyordu. İçişleri bakanı, durumun Türkiye açısından bir sorun teşkil etmediğini belirterek, LevSedov’un dönüş vizesini veriyordu. Troçki, sağ kolu olan oğlundan böyle bir ‘göz ameliyatı’ sebebiyle ayrılmıyordu. Olayın iç yüzünde Almanya’da yaklaşan seçimlerde, oğlunun Komünist Parti adına bizzat propaganda da bulunup, Troçki’nin yazılarının Berlin de yayımlanmasını sağlamaktı. 19 Şubat sabahı LevSedovBüyükada’dan ayrıldı.
1932 yılının Şubat ayında, Stalin Troçki’yi Sovyet vatandaşlığından çıkartılıyordu. Bu kararın anlamı, bundan böyle Troçki ile en ufak bir temas, idama giderdi. Sovyet vatandaşı değildi artık!
Şubatın ilerleyen günlerinde, İstanbul’da bulunan Sovyet Konsolosu, İstanbul Vali’sine, Troçki’nin eşinin ve oğlu Lev Sedov’unda, Sovyet vatandaşlığından çıkartıldığını bildiren bir mektup sundu. Vali Muhittin Bey, mektubu derhal İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya iletiyordu, Şükrü Kaya’nın cevabı netti. ‘Türkiye topraklarından çıkıncaya kadar korunacaktır. Gerekli tedbirler alınmalıdır’. Sovyet Rusya ile dostluk başka, Türkiye’ye sığınmış ve kanunlara hürmet eden bir siyasi mülteciye karşı muamele başka şeylerdi. Atatürk Türkiye’si için, bir mülteciye saygı, 8 milyon dolarlı kredi anlaşmasından da mühimdi.[9] Vatandaşlıktan çıkartıldıktan birkaç ay sonra, Troçki’ye İstanbul’dan ayrılmak için yeni bir umut doğdu. Danimarka’da öğrenci teşkkülleri, Bolşevik İhtilali’nin 15’inci yıldönümünde Troçki’yi Kopenhag’a konferansa davet ediyordu. Krallık hükümeti sekiz günlük bir vize vermeye razı olup, ‘Türkiye’ye dönüş vizesi’ şartını sunuyordu. 14 Kasım sabahı Büyükada’dan yola çıkan Troçki ve eşi, 23 Kasım’da Kopenhag’a vardılar. Kopenhag’da Avrupa’da kalmak için, Norveç’i ve Fransa’yı deniyordu ama yine sonuçsuz kalıyordu. 12 Aralık günü, İstanbul’a geri geliyordu. Geldiğinde etrafını saran gazetecilere Büyükada’ya döneceğini, tekrar kitap yazmaya ve balık avlamaya başlayacağını söyleyip şunu ilave ediyordu: Türkiye’ye döndüğüm için çok mesudum.[10]
Türkiye’nin Sovyetler ile devamlı bir şekilde genişleyen işbirliği, Troçki’yi korkutuyordu. Bu sebepten Paris’teki taraftarlarına, vize için tekrar teşebbüsler yapması için bir mektup yolladı. 8 Temmuz 1933 tarihinde Fransa’dan Troçki’ye müjde geliyordu. Fransa hükümeti, şartlı olarak kendisine yerleşme vizesi vermeye razı olmuştu. 17 Temmuz akşamı İstanbul’dan ayrılacak ‘Bulgaria’ adlı küçük bir İtalyan şilebinde yer ayırtmışlardı. O sabah Troçki, dışişleri ve içişleri bakanlarına teslim edilecek şu mektubu hazırlamıştı:
Ailemle beraber Türkiye Cumhuriyeti arazisinden ayrılırken bana gösterilen konukseverlikler için gerek size gerek Cumhuriyet hükümetine teşekkürlerimi bildirir, bu konukseverliğin ileride de benden esirgenmeyeceğini ümit eder, en derin saygılarımın kabulünü rica ederim.[11]
Sonuç
Troçki yaklaşık olarak dört buçuk yılını İstanbul’da Büyükada’da geçirdi. Geçirdiği süre boyunca kendisinin Türkiye’de tamamen özgür olduğunu ve can güvenliğinin üst düzeyde temin edildiğini ve bunun için müteşekkir olduğunu, gerek anılarında, gerek çeşitli gazetelere verdiği demeçlerde görebiliriz. Öyle ki, İstanbul’dan ısrarla ayrılmak istemesinin sebebini, lisan bilmemesine ve Avrupa’nın içinde bulunduğu ateşli işçi hareketlerine uzak kalmak istemediğine dayandırmıştır. İstanbul’da bulunduğu süre boyunca, Türk iç politikasından uzak durup, sadece Cumhuriyet Gazetesi’nin Fransızca çevirisini, düzenli olarak takip etmekle yetinmiştir. Büyükada’dan ayrılırken gerçekten mutlu muydu? Bilemiyordu. Büyükada’daki son gününde hatıra defterine şunu yazmıştı: Buraya geleli dürt buçuk yıl oldu. Ayaklarım Büyükada topraklarına sanki kenetlenmiş gibi garip bir his var içimde.
Kaynakça
DeutscherIsac. Troçki. İstanbul: Ağaolu Yayınevi. Nisan 1969
Coşar sami Ömer. Troçki İstanbul’da. Topkapı/İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları. 2010
https://www.weloveist.com/a-revolutionist-in-istanbul-leon-trotksy (E.T 02.03.2019)
http://www.turkishpress.com/news/422995/ (E.T 03.03.2019)
Dipnotlar
[1]Ömer Sami Coşar, Troçki İstanbul’da (Topkapı/İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları, 2015),14
[2]A.g.esf, 22
[3]A.g.esf, 45
[4]A.g.esf, 45
[5]A.g.esf, 76-77
[6]A.g.esf, 71
[7]A.g.esf 71
[8]A.g.esf, 132
[9]A.g.esf, 154
[10]A.g.esf, 159
[11]A.g.esf, 164